AH ANNECİM!
Ah
anneciğim!
Seni
ne çok özledim.
Bu
hafta nedendir bilinmez hep seni düşündüm.
Daha fazla birlikte olabilsek neler yaşardık diye hayal edip durdum. Sona
kalan dona kalır misali… Kırk üç yaşında doğurmuştun beni. Ben yirmili yıllarımın
başındayken, hastalanıp bu hayata veda ettin. Hayat bizi çok kısa süre verdi
birlikte olmak için. Sen gerçekten temiz kalpli, sevgi dolu, merhametli ve
şeker gibi bir anneydin. En sona kalan sürpriz çocuk olduğum için de bana çok düşkündün.
İlkokula
giderken her gün mutlaka beslenme hazırlardın bana. Özenle beslenme kaplarına
yerleştirirdin. Sonra da beni sıkı sıkı tembihlerdin. “Aman kızım sakın ha bu kapları atma, bir yerde unutma yavrum, geri
getir e mi?” derdin. Minicik
plastik kaplara ne çok anlam yüklemiştik. Sanki aramızdaki sevgi alışverişini şahitleriydi
saklama kapları. Senin tembihlediğin gibi her günün sonunda kutsal emaneti
sahibine teslim ediyordum😊
Nasihatler Anadan Evlada Geçer
Çok
enteresandır ki şimdi ben de aynısını kızıma söylüyorum, “Kızım sakın ha kaybetme, geri getir.” diyorum. Ha bir de geçmişte
senin neyinden şikâyet ettiysem
aynısını yapıyorum.
“Boşa yanan ışıkları söndürün yavrum!”
“ Suyu fazla akıtmayın, israf etmeyelim!”
“Taşa basmayın karnınız ağrır kuzum!”
“ İçinize atlet giyin, belinizi- bağrınızı
üşütmeyin sakın!”
Hepsini
ben de söylüyorum. Hiç durmadan, sanki bayrağı şeref sözü vermiş gibi
devralmışçasına. Sanırım bunlar gerçeğe uyumlu
olmaya çalışan her annenin tembihleriydi şimdi anlıyorum.
Sen
evin içinde atasözleri ve deyimler sözlüğü gibi gezerdin. Her konuyla ilgili
bir özlü sözün olurdu. Bazıları çok komik, bazıları çok düşündürücü, bazıları
da biraz şeydi… Nasıl desem? Biraz argo. Ama hepsi çok yerindeydi. İnsana “bunu
nasıl düşündün de söyledin” dedirtecek cinstendi. Zamanın dervişi gibiydin,
evinde kendine bir okul kurmuştun.
Üniversitedeyken
kanımızın son damlasına kadar para biriktirip sinemaya giderdik. Bize tatlı
tatlı kızardın; “Yavrum o paraya kaç ekmek alınır, kaç fakirin karnı doyar. Boşa
para harcamayın paranızı…” diye bizi uyarırdın. Kıtlık görmüştün, sen de
haklıydın. Senin dünyanda her şey ekmek hesabıydı.
Hayırla Anılabilmek…
Şimdi
hiçbir şeyin tadı tuzu kalmadı anne. Ekmekler bile eskisi gibi lezzetli değil.
Sıcak pideye şöyle tereyağı, peynir, domates, biber… Allah ne verdiyse ekler,
içine de bolca sevgini katar, anne eli değmiş gibi tatlı tatlı ikram ederdin
bize. Sen gittin ama anneanne dürümün bize miras kaldı. Ben de çocuklarıma her
dürümü yaptığımda seni güzel sözlerle anıyoruz.
Sen
nasıl da pembe yanaklı bir pamuklu şekerdin öyle anne.
Nasıl
özlüyorum seni bir bilsen…
Şimdi
ellerine sarılıp bir öpebilsem… Ah bir sarılabilsem…
Altın Gibi Değerli Kadın…
Geçenlerde
dolapları düzenliyordum. Ayşe için ördüğün yelekler geldi elime. Daha evli bile
değildim ama sen bir bohça çeyiz hazırlamıştın torunun için. Hiç unutmuyorum,
böyle sedirin başında gayretli gayretli
yelek örerken “Hayırdır anne bu kimin?”
diye sormuştum. Sen ısrarla susmayı tercih etmiştin. Ben iyice meraklanınca “Senin doğacak kızına inşALLAH yavrum!”
demedin mi! “Aa ben evlenmeyeceğim, o da
nerden çıktı!” diye sana çıkışmıştım. Sen de kikirkikir gülüp “Hele o günler bir gelsin de görelim.” demiştin.
Yine haklı çıktın annem, evlenip barklandım, hatta üstüne dört de çocuğum oldu.
Sonuncusu benim gibi sürpriz oldu. O kadar emek verdin ki! Belki onun hürmetine
hayat yalnızlığıma derman olsun diye bir kız evlat verdi. İsmini Meryem koydum.
Gayret demişken,
senin kadar çalışkan kadın da az bulunurdu. Sen altın gibiydin ama değerin çok
büyüktü. Gece gündüz evde sürekli üretirdin.
El işlerinde çok maharetliydin. Çeyizlerimizi kendi ellerinle hazırlamıştın. Yaz
boyu kış hazırlığı yapar, bize de öğretirdin. Salça, konserve, turşu,
kurutmalıklar… ALLAH ne verdiyse her türlü lezzetin ustasıydın.
Sanırım
sırrın, hayata olan uyumundu. Çünkü
sabahın nuruyla kalkar, güneşi üstüne doğurmazdın. Bazen tatlı sürprizlerin
olurdu bize. Bir tepsi hamuru yoğurur sonra da bizi uyandırıp “Haydi kızlar ekmek yapalım! Kız kısmı her
işi yapmayı öğrenmeli yavrum.” derdin. Gerçekten sen her işini bir stilde,
özenli ve güzel yapardın. Faydayı keyif veren stilde yapmayı ustalaştırmıştın. Şimdi
elimin lezzeti, evimin düzeni hep senden dolayı anneciğim.
Bir
de çiçeklerin vardı. Rengarenk, çıtır çıtır. Her sabah erkenden onları sular,
tek tek yapraklarını sever, konuşurdun. Bazıları yazın sıcağında bunalmasın
diye gün içinde odadan odaya dolaştırırdın. Ben seni hiç yorgun ve durgun
hatırlamıyorum. Sen hep diri ve mutluydun. O nedenle de bir mıknatıs gibiydin. Senin
yanında insan kendini huzurlu ve temiz hissederdi. Keramet sende değil, senin
bilmeden uyumlandığın gerçeklerdi.
Kim bu gerçeklere uyumlansa albenili olurdu.
Peki,
en sevdiğim neydi biliyor musun anne? İşin bittiği an koşup kucağına başımı
yaslamak. Sen de benim saçlarımı sever, “Annesinin kara kuzusu, ceylan gözlüsü”
diye şarkı söylerdin. Ben senden hep sevgi aldım, sevginle büyüdüm anne.
Sevgine doydum. Sen İYİYDİN,
iyilerle birlikte olmanı dilerim. Benim güzel anneciğim.
Deneyimsel Öğreti der ki; Bu hayatta insanın bir yaşam stili olmalı. Fayda veren doğru bir şeyi, keyif veren güzel bir biçimde yapmaya çalışmak gibi. Bu insanı başarıya ulaştıran temel stratejilerden biridir. Çünkü bir şey hem faydalı hem de keyifli olduğunda tadından yenmez olur.
Annelerimizin kıymetini yaşarken anlayalım inşALLAH
YanıtlaSilNe güzeldir hayatı annelerle yaşamak. Çocuklara büyüten değil de yetiştiren anne olmak niyet ve duasıyla... Annelerimizin de her zaman hayır ve duasını almak nasip olsun...
YanıtlaSilANNE, ANNE, ANNE...
YanıtlaSilYazilacak o kadar cok sey var ki, Yazacak kelime bulamadım...🙁
Emeği geçen herkesten ALLAH razı olsun 🌸
Çok güzel çok duygulu ve çok anlamlı bir yazı yüreğinize sağlık 💐
YanıtlaSilNasihatler Anadan Evlada Geçer :) İYİ Kİ...
YanıtlaSilKaleminize sağlık, annelerin değerini tekrar tekrar hatırlatan bir yazı olmuş.
YanıtlaSil