BAKIŞ AÇISI
“Bakış açısı” sözünü duymuşsunuzdur. Açı deyince
insanın aklına üçgenin açıları geliyor. Her açı bulunduğu yerden karşıya
bakınca bir kenar görür. Ama her açının
karşısındaki kenar farklıdır. Sorsan üçgen nedir? Diye. Her açı kendi gördüğü
kenarı anlatır. Oysa üçgen oluşabilmesi için o üç kenara da ihtiyaç vardır.
Peki, bakış açısı değişince
gerçek değişir mi? Tabii ki hayır. Gerçeğin gerçek olabilmesi için önce tutarlı
olması gerekir. Gerçeğin bana göresi, sana göresi olmaz. Gerçek tektir. Bakış
açısı sadece gerçeğin bir parçasını görmeyi sağlar, bütünü değil. Ama insanlar
gerçeğin bir parçasını alıp kendi zanlarıyla birleştirdikleri zaman bana
göreler, sana göreler başlar. Ve kendi zanlarıyla kendi gerçeklerine inanırlar.
Duymuşsunuzdur, körlerin bir fili tanımaya çalışmasıyla ilgili
hikâyeyi.
Altı tane gözleri doğuştan görmeyen adam varmış.
Öğrenmeye pek heveslilermiş. Nasıl olduysa “Fil” diye bir canlının olduğunu
duymuşlar. Filin neye benzediğini anlayabilmek için bir bilene danışmışlar.
Danıştıkları kişi “Filin vücuduna dokunarak nasıl bir canlı olduğunu
öğrenebilirsiniz” diyerek onları bir filin yanına götürmüş.
İlki file yaklaşmış ve daha eliyle dokunma fırsatı
bulamadan filin karnına çarpmış; “Bu fil, duvardan başka bir şey değil”
demiş.
İkincisi elini uzattığında filin dişine dokunmuş; “Bu
şey oldukça düzgün, sivri ve yuvarlakça. Fil denilen şey, mızraktır aslında” demiş
Üçüncü adam hayvana sokulup, kıvrımlı hortumunu tutunca hemen
lafa atılmış; “Anladım! Fil olsa olsa bir yılandır” demiş.
Dördüncüsü, filin dizine sürünce elini “Ağaçtır”
deyip, fikrini söylemiş.
Beşinci adam kulağına elleyince şöyle söylenmiş; “En
kör adam bile ne olduğunu bilir, fil yelpazedir”
Altıncısı, filin çevresinde dolanırken tesadüfen
kuyruğuna dolanıp, “Anladım bu fil düpedüz bir halattır” sonucuna varmış.
Bu altı kör adam bir kavgaya tutuşmuşlar ki görmeyin.
Kimse kimseyi dinlemiyor, kendi dediğinde ısrar ediyormuş.
Bakış açıları farklı, gördükleri farklı. Çünkü
gördükleri sadece bütünün bir parçası... Her biri filin bir parçasını algıladı ve kendi
zanlarıyla birleştirip farklı sonuçlara vardı.
Gerçek hayatta da bizler aynı gerçeğe bakıyoruz ama
bulunduğumuz konuma göre aynı gerçeğin farklı noktalarını görüyoruz. Sonra da
kendi zanlarımızla birleştirip “bu budur” diye yargıya ulaşıyoruz. Ve haklı
çıkma isteğimizle kendi inandığımız yargıyı o kadar savunuyoruz ki;
karşımızdakini dinleyemeyecek hale geliyoruz.
Algılamadaki bu farklılıklar önce tartışmaya neden
oluyor. Tartışırken ağızdan çıkan bir söz bir bombanın fitilini ateşliyor. Ve
bir bakmışsınız en sevdiklerimizle bile kavgaya tutuşmuşuz. Belki de biten bir
evliliğin, yıllar sonra yolları ayrılan bir ortaklığın, kaybolan dostlukların
nedeni anlaşılmayan bu farklılıklar...
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; farklı yiyeceklerdir
bir sofrayı zenginleştiren.
Önce farklarımızı fark edebiliyor muyuz? Fark edersek
eğer, kabul etmeye de başlarız. Ve ancak kabul ettiğimizi yönetme hakkımız
olur.
Bir kartalın gökyüzünde uçarken gördükleri ile bir
karıncanın yeryüzünde yürürken gördükleri ne kadar farklıdır değil mi?
Hangisine yanlıştır diyebiliriz ki!
Herkes kendi yaratılışına göre yaşar, algılar ve
aktarır.
Kartala; “Yerde gez” diyemeyiz. Karıncaya; “Bir
de gökyüzünden gör dünyayı” diyemeyiz. Balığa “Yeşil ormanların
havası çok güzeldir” desek, “Dalga mı
geçiyorsun benimle” der. Baykuşa “Birde gündüz gözüyle gör bu
dünyayı” nasıl deriz? Bir şey anlamaz.
O halde neden etrafımdaki insanları anlamıyorum? Çünkü benim
gibi düşünmelerini bekliyorum. Çoğu zaman benden farklı düşünüyorlar diye
dinlemiyorum bile. Oysa kendi bakış açımı dayatmak yerine, onları da dinlesem,
parçaları toplasak ve bütüne varsak...
İşte o zaman gerçekten filin neye benzediğini anlayabilirim
gözlerim görmese de.
İnsanoğlu kendimden yana olmayı biraz olsun
bırakabilse... Haklı olmak değil de gerçeği merak etse... Kaliteli bir iletişimin
önündeki birçok engel kalkmış olurdu aslında.
Aynı zamanda problemler de daha kolay çözülebilir.
Farklılıklarımızı kabul edip kendimize ve ilişkide
olduklarımıza engel değil destek verebileceğimiz bakış açısı dilerim
sizlere.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, insana hayat yolunda ihtiyacı olan tüm bilgileri veren gerçeklik ilmidir. Deneyimlerden yola çıkarak ulaştığı gerçek bilgilerle insanın geleceğini tasarlaması için stratejiler üretir. Problemlerini nasıl çözebileceğine dair gerçek yöntemler sunar.
Ne kadar hoş bir bakış açısı :) teşekkürler…
YanıtlaSilAh keşke arada bulunduğumuz yeri değiştirip başka bakış açılarının dinamiğini anlasak. Deneyim transferi ile işimiz çok kolay aslında yer değiştirmene gerek yok irdele yeter...ama o kadar az insan var ki irdeleyen
YanıtlaSilElinize sağlık çok keyifle okuduğum bit yazıydı.Farklılıkları çok güzel “Açılardan”ele almışsınız☺️ Emeğinize sağlık 🌸
YanıtlaSilFarklılıklarımızı kabul edip kendimize ve ilişkide olduklarımıza engel değil destek verebileceğimiz bakış açısı dilerim sizlere.
YanıtlaSil