Keşke Dönebilsek En Başa

KEŞKE DÖNEBİLSEK EN BAŞA

Deneyimsel Tasarım Öğretisi

 

Tedirgin bir şekilde mahkemenin koridorlarını süzüyordu. Belli ki avukatı beklenen vakitte gelmeyecekti. Herkes ona bakıyor gibi hissediyordu. Utanmıştı ama utancının sebebi mahkemede olmaktan başka bir şeydi. “ Ben aslında eşimi seviyorum. Keşke en başa dönebilsem, yeniden başlayabilsem.” diye geçirdi içinden.

Çok da uzak değildi aslında. İki yıl olmuştu henüz evleneli. Bir evin tek kızı, ailesinin gözbebeğiydi Nazlı. Ailesi tüm imkanlarını kızlarına seferber etmişlerdi. Onun yerine sorunlara hemen el atar ve hallederdi. Paralı, iyi okullarda, çok da çalışmasına gerek kalmadan okumuştu. Çünkü ailesi, okulun yardımsever ve iyi bağışçılarındandı. Hayatını Cemil’le birleştirene kadar her şey böyle devam etmişti.

Cemil’le üniversitede tanışmışlardı. Bir çocuğun oyuncak istemesi gibi “Evlenelim.” diye tutturmuştu. Cemil “Okulu bitirelim, para biriktireyim.” dese de dinletemedi. Çok küçük yaşta babasını kaybeden Cemil annesi ile yaşıyordu. Nazlı’nın isteklerini karşılayacak bir bütçesi yoktu. Nazlı’ ya babasından kalma evde annesi ile birlikte yaşamayı teklif etmişti. Ama Nazlı hiç oralı olmamıştı. Cemil’in içine sinmeyen şeyler vardı ama bir kızı ortada bırakmak da erkekliğe yakışmazdı. Mecbur isteyecekti kızı. Annesini aldı ve Nazlı’nın evine gittiler. Nazlı’nın anne babası ve dedeleri hepsi oradaydı. Nazlı’nın ailesi kızlarının oğlana aşık olduğunu bildiği için hiç sorun çıkarmadılar. Onun isteklerini yerine getirmek hiç zor değildi onlar için.  Damat adayı daha okulu bitirmeden aile şirketinde işe yerleştirildi. Artık okumasan da olur dense de Cemil okulunu tamamlamak istedi.

Nazlı’nın dedesi gençlere düğün hediyesi olarak lüks bir ev almıştı. Öyle ya Nazlı her yerde oturamazdı. Böylece Cemil’in teklif ettiği ev gölgede kalmıştı. Kazandığı parayla düğün masraflarını karşılamaya çalışmıştı yine de. Altta kalmak istemiyordu ama işler hoşuna gitmeyecek yerlere gidiyordu.

Cemil kendine sunulan imkânlara karşı bir minnet hissi duyuyordu. Dahası bir damat olarak kendini ispat etmek istiyordu. Sonra güçlenip kendi evini alıp ailesini oraya taşımak istiyordu. Oysa Nazlı’nın böyle kaygıları yoktu. Evli bir kadın gibi değildi zaten. Yemeğini, temizliğini hizmetçisi yapıyordu. Eşinin ona aldığı hediyelere şikayet ediyordu. Tamam, çok kalitesiz değillerdi ama çok markalı kıyafetler de değillerdi. Ama bir yandan da en çok onları giyiyordu fark etmeden ama istekleri bitmiyordu. Sürekli şikayet ve memnuniyetsizliği vardı.

Cemil aylar sonra kendini bir yol ayrımında buldu. Ya kendine verilen imkânlarla savrulacaktı ya da kendi değer yargılarına ve hedeflerine göre bir hayat kuracaktı. Sanki bütün sistem Nazlı’yı mutlu etmek adına kurulmuştu. Cemil’in de amaçları vardı ve Nazlı’nın yapboz bebeği olmak istemiyordu. Özünde iyi bir kızdı ama ailesinin imkanlarından kopamıyordu. Bir türlü Cemil’in karısı olamıyordu. Hep ailesinin şımarık kızı vardı karşısında.

Bir akşam eve gittiğinde Nazlı epey sıkıntı çıkarmıştı. Ailesini yönettiği gibi Cemil’i alt etmeye çalışıyordu. Cemil tartışmayı hiç sevmezdi fakat Nazlı onu rahat bırakmıyordu. Öyle bir an geldi ki Nazlı, “Tamam, madem memnun değilsin o zaman boşanalım.” deyiverdi. Cemil Nazlı’nın evliliği böylesine hafife almasına hem şaşırmış hem de çok kızmıştı. Onun hayatında aile hep çok önemli, kutsal bir birliktelikti. Aile fedakârlıktı, sevgiydi, çocuk oyuncağı değildi. Cemil de “Tamam.” dedi ve evden birkaç parça eşyasını alıp ayrıldı.


Nazlı söylediği sözün sonucunu hemen algılayamadı. Bir süre sonra kendini salonun ortasında duvarlara bakar buldu. “Nasıl yani… “ dedi saatler sonra. “Nasıl buraya geldi bu iş.” Kendini çok kötü hissediyor, ne yapacağını bilemiyordu. Günlerce evden çıkmadı, depresyonda gibiydi.  Anne-babasını “Oradayız, buradayız, birazdan arayacağım.” diye atlattı. Cemil ise bir iş toplantısı nedeniyle on gün yurtdışında olacaktı. İş ilişkisi ile aile ilişkisini karıştırmıyordu. Büyük bir ihale vardı ve sonuçlanmadan işi bırakmak istemiyordu. Ona ve annesine kucak açan bu insanlara saygı duyuyordu. “Bensiz de olur ama yine de ben sorumluluğumu yerine getirmeliyim.” diye düşünüyordu. Her şeyi ayarlamıştı. Geri döner dönmez istifa edecekti. Bu evlilik sürecinde Nazlı’nın şımarıklığından annesiyle de ilgilenememişti. Çok iyi bir arkadaşı olan avukatına boşanma vekâleti verip yola çıktı. Aslında böyle olsun istemiyordu ama Nazlı’ya evliliğin ne olduğunu anlatamamıştı. Her sıkıntıda ailesine kendisini şikayet edip evlilik birliği ve otoritesini bozan eşini anlamıyordu. “Neresinden dönersem kar.” diye düşündü. Böyle bir evlilikte çocuk yetiştirilemezdi. Bazen eve gidesi bile gelmiyordu.


Deneyimsel Tasarım Öğretisi

Nazlı, avukat aradığında ikinci bir travma yaşadı. “Demek benden bu kadar çabuk kurtulmak istiyor.“ Öylesine kızgındı ki ertesi gün kargo ile gelen boşanma dilekçesini hemen imzaladı. Bir ay sonra ihale kazanılınca Cemil sessiz sedasız istifasını verip işten ayrılmıştı. Nazlı’nın ailesi Cemil’in bu hızlı ve sessiz ayrılışına tepki verecek zaman bulamamışlardı. Bu sırada mahkeme zamanı gelmişti. O sırada aklına Cemil’in ona evlendikleri ilk gün söyledikleri geldi,  “Aile ne biliyor musun Nazlı? Aile aynı yolda birbirini tamamlayan kadın ve erkekle oluşan bir çekirdek.” Sonra düşündü ve duygulandı.Keşke en başa dönebilseydik.diye geçirdi. Mahkeme koridorlarını tedirgince süzerken düşüncelerinden mübaşirin sesiyle sıyrıldı. “Nazlı Ketenci ve Cemil Ketenci’nin boşanma davası davalı ve davacı, avukatlar bekleniyor.” Bu olacak şey değildi, avukatı gelmemişti, dahası Cemil ve avukatı da ortalarda yoktu. Mübaşir kayıtsız bakışlarla tekrar seslendi. “ALLAH ALLAH nerede bu insanlar, böyle de saygısızlık olmaz ki!” dedi. Nazlı görünmemek için adeta saklanıyordu. Gözyaşları içinde yere çömelmişti. “Nerede hata yaptım ki bunları yaşıyorum. Nasıl düzeltebilirim tüm olanları?” diye sordu kendine. O zengin, şımarık kız gitmiş ve yerine uslanmak isteyen küçük bir kız gelmişti. Gözyaşlarını silecek mendil bulamayınca kıyafetinin kollarıyla silmeye çalıştı. Ve bir an üstündeki kıyafetin Cemil’in ona aldığı elbise ve en çok giydiği kıyafetin de o olduğunu fark etti. Hem de çok markalı bir kıyafet olmamasına rağmen çok severdi bunu. Diğer çoğu kıyafeti babası almıştı ama eşinin aldıkları çok daha hoşuna giderdi ne kadar söylense de. Bir an, yarı sesli yarı sessiz düşünmeye başladı Nazlı. “Cemil’in bahsettiği evlilik bu muydu acaba? İnsanın anne babasında gördüğü imkanlardan sıyrılıp eşinin imkanlarına bürünmesi miydi? Onun örtüsüne, elbisesine girmek, onunla süslenmek miydi acaba?  Eğer buysa, eğer buysa, ben evli bir kadın olmayı pek başaramamışım gerçekten. Ve aslında gerçek evlilik birlikteliği böyle olabilirdi.”

Nazlı derin düşüncelerde köşede öyle kalmıştı. Cemil ise onu uzaktan izliyordu. Dava için salona yetişmeye çalışırken onu köşede öylesine görmüş ve girmekten vazgeçmişti. Öyle kalmıştı o da, oracıkta. Çünkü Nazlı’yı hiç öyle görmemişti. Ailesinin varlığı ile sürekli güç gösterileri yapan kız gitmişti. Dağılmıştı ama eskisinden çok daha masum duruyordu. Kanatları kırılmış bir kuş gibiydi. Erkek bir kuşun gelip onu kaldırmasını bekleyen bir kuş... “Neden olmasın? Bir kez daha denesek.” diye geçirdi.  Yanına yaklaştı ”Nazlı!” diye seslendi. Nazlı birden irkildi ve gözyaşlarını silmeye çalıştı. Cemil’i görünce ayağa kalktı. Tüm olanlardan utanmış şekilde başını öne eğip geriye bir adım attı. Cemil de ona bir adım atınca Nazlı tekrar ağlamaya başladı. ”Sen haklıydın Cemil. Ben evliliğin de eş olmanın da ne demek olduğunu hiç anlamamışım. Anne babamın küçük kızı gibi, sana da onların bana aldığı bir oyuncak gibi davranmaya devam etmişim. Çok üzgünüm. Eğer bir şansımız daha varsa beni evlenirken bahsettiğin o küçük eve, annenin evine götürsen. Belki orada sana layık bir eş olmaya çalışırım…” Cemil Nazlı’daki bu değişimi görünce duygulandı. Sonra kendini tutamayıp sarıldı. Hadi o zaman o minik eve gidelim…

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki: “Aile, beraber aynı yöne bakabilmektir.”

Aynı Cemil ve Nazlı’nın yeniden bakmaya karar verdikleri yönleri gibi.

 


 Deneyimsel Tasarım Öğretisi, insana hayat yolunda ihtiyacı olan tüm bilgileri veren gerçeklik ilmidir. Deneyimlerden yola çıkarak ulaştığı gerçek bilgilerle insanın geleceğini tasarlaması için stratejiler üretir. Problemlerini nasıl çözebileceğine dair gerçek yöntemler sunar. 


“Kim Kimdir?”, “İlişkide Ustalık”, “Başarı Psikolojisi “ programlarıyla mutlu ve başarılı olmanın yöntemlerini aktarır.

“Keşfedilmemiş tek şey: Daha iyisidir.”

Yahya Hamurcu

 


 

Yorumlar

  1. Hayatta karşılaştığımız olaylara, öykülere doğru tepkiler vererek keşkelerimizin en aza inmesi dileğiyle... 🌿

    YanıtlaSil
  2. Pişmanlık, insanı insan yapan şey…

    YanıtlaSil
  3. Ne güzel anlatmışsınız kaleminize sağlık 🥰

    YanıtlaSil
  4. “Aile, beraber aynı yöne bakabilmektir.” :)

    YanıtlaSil
  5. Keşke dememek için irdeleyebilmek hayat kurtarıcı olabilir

    YanıtlaSil
  6. Bugün sosyal medya kıyaslarıyla anlamını kaybettiğimiz bir kavram olarak karşımıza çıkıyor; ‘aile’
    Gerçekten aile olabildiğinde yolda beraber yürümek daha keyifli… :)

    YanıtlaSil
  7. O kadar doğru ki, aile olmak ne demek bazen unutabiliyoruz.. Aynı yöne bakabilmek ümidi ile.. Kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
  8. “Nasıl buraya geldi bu iş.” Gerçekten nasıl oluyor anlayamıyoruz… Keşke ilk söylenenleri ilk söylediğinde anlayabilsek…

    YanıtlaSil
  9. “Aile, beraber aynı yöne bakabilmektir.” Kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
  10. Valla duygulandım ama sonunda sevindim. Buna benzer cok hayat hikayeleri var. Umarım onlarda sonunda bunlar gibi güzelliği bulur.....

    YanıtlaSil
  11. İmkanlar insanı nasıl etkiliyor çok güzel anlatmış.

    YanıtlaSil
  12. Yeniden ailenin ne demek olduğunu anlamaya çalışmalıyız.. kaleminize sağlık 🌸

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Düşünceleriniz bizim için çok kıymetli