İÇERİ HAVA GİRSİN DİYE…
“İçeriye hava girsin belki biraz rahatlarım”
diye açtığı iş yerinin kapısını ama beş dakika bile tahammül edemeyip geri
kapattı. Bunalınca hava almak için yapardı bunu fakat bu sefer içeriye temiz
havadan çok arabaların gürültüsü girmişti. Ana caddede iş yeri açmanın avantajı
olduğu gibi dezavantajı da vardı. Bu caddenin dezavantajı da arabaların korna
sesi idi. Halbuki yollar geniş, ulaşım kolaydı. En uzak mesafeye bile maksimum
kırk beş dakikada gidilebiliyordu Ama sürücüler yine de tahammülsüzdü. Art arda
kornaya basıyor insanları rahatsız ediyorlardı. Yollar çok geniş, ulaşım kolay
ama insanlar sabırsızdı.
Sonra kendisini de araç sürücülerine benzetti. Onun da
hiçbir şeye tahammülü yoktu. O an bir müşterisi gecikmiş ve Şengül yine işler
aksayacak diye gerilmişti. Hayatının genelinde böyleydi hep bir acelesi vardı. En
ufak beklemeye dahi tahammül edemiyor, sanki dünyanın sonu gelmiş gibi
telaşlanıyordu. Akşamleyin evde bir bekleyeni olmamasına rağmen koştur koştur
eve giderdi. Yoldaki yavaş insanlardan rahatsız olurdu. Ona göre insanlar fazla
rahattı.
Aslında bu halini kendisi de oldum olası sevmezdi. Bu
sebepten kaç arkadaşı ile arası açılmıştı. Buluşmalara erkenden gider ve
arkadaşları beş dakika gecikse strese girer “Bir insan bu kadar bekletilmez.”
diye yüzü düşerdi.
Böyle böyle daha da yalnızlaşmıştı. Keşke bu halinden
kurtulmak dışarıdaki trafik sesinden kurtulmak kadar basit olsaydı. Ama
maalesef kapıyı kapattığı an kurtulduğu bir şey değildi bu...
Peki, kendisinin tam zıddı olan insanlar yok muydu? Tabii
ki vardı. Alttan alabilen, sakin kalabilen, yoğunluğun, stresin arttığı anda
bile tebessüm edebilen… “Bunu nasıl başarıyorlar?” diye düşündü. Aklına
mahallenin bakkalı olan Mehmet abi geldi. Ne zaman uğrasa içerisi müşteri dolu
olurdu. Her birine ayrı ayrı koştururdu. Kimisi sakızın fiyatını, kimisi
dışarıdan içeriye bağırıp “Patatesin kilosu kaç lira?” diye sorardı. Kimisi
firma elemanı olup ürünler ile ilgili bilgi verir, kimisi de canı sıkıldığı
için onunla sohbet etmeye gelirdi. O
hengamede bile yüzü güler, şikâyet etmezdi.
“Benden aynı anda bu kadar iş yapmamı isteseler her halde
kitlenir hiçbir iş yapamazdım.” diye düşünürdü Şengül. Sadece
bakkal Mehmet abi değildi. Etrafında yoğun ve stresli işler yapmasına rağmen agresif
olmayan başka insanlar da vardı. Hepsinin ortak özelliği başlarını kaşıyacak
vakitlerinin olmamasıydı ama mutlulardı. Bu mutluluk dışarıya da yansıyor insanları
kendilerine çekiyorlardı.
Peki, bu hayatın her yerinde mi böyleydi? Mesela bir tuz
nasıl yumuşacık pürüzsüz oluyordu? Ya da sert bir buğday nasıl lezzetli bir
ekmek olmak için una dönüşüyordu? İkisi
de değirmende ezilip toz haline geliyor ve böylelikle başka ürünlerle karışıp
lezzetine lezzet katıyorlardı.
Sert bir madde olan demire şekil vermek, onu eğmek için
de ateşte ısıtıp dövmek gerekiyordu. Veya bir cama şekil vermek için de ateşte
ısıtmak gerekiyordu. Ağaçlar, bitkiler, rüzgâra meydan okumuyor aksine
kırılmamak için boyun eğiyordu ve öyle de güzel bir şekil alıyordu. Yani hep
bir zorluk vardı hayatın içinde ama zorlukla birlikte birçok güzellik de vardı.
Kendisinin de zorluklarla mücadele ettiği dönemler olmuş ve oralarda çok
gelişmişti. O günleri düşündüğünde hep kendine güveni artmıştı. Mesela babasının
hastalık döneminde başka bir şehirdeki hastane odasında altı ay bir koltuk
üzerinde uyumak zorunda kalmış ve bilmediği bir şehirde sürekli kan verecek
insan aramıştı. O yüzden şehir dışına çıktığında olmazsa olmazları yoktu. Ya da
dışarıda olan bir problemi çözme konusunda zorluk yaşamazdı. Ama bunların
hiçbirini gelişmek için yapmamıştı. Mecbur yapması gereken bir şey olduğu için
yaptı. Üstelik bu süreçler hayatının her alanında ona kolaylık sağladı. Birçok
aksi yönünün üstesinden geldi. Demek ki insanın zorluğa ihtiyacı vardı bir
şeyleri halletmesi için. Bu zorluklar, hayattan gelince köşeye sıkışıyordu
insan ve mecburen yapıyordu. Ama kendi kendine aynı zorluğu çıkaramıyordu
insan, ne garip…
Garipti gerçekten… Neden hayattan bir sıkıntı gelmesini bekliyordu
insan gelişmek için. Kendine zahmet çıkarsa veya rahatını bozacak bir iş bulsa
da aynı gelişimi sağlayabilirdi oysaki…
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; “Açlık
insanı diri tutar.”
İnsanın tüketim hakkı varken kendini bir şeylerden mahrum
etmesi onu güçlendirir, geliştirir.
Evet, babasına baktığı yıllardaki gibi bir iş
çıkarabilirdi kendine. Şu an baktığı kimse veya bir zorluğu yoktu. Bir an
düşündü Şengül “Babamla ilgilenirken yapmak zorunda kaldığım ne vardı diye?
”O sıralar öğlen yemek yemiyor, günde iki öğün yapıyordu ayrıca babası
hasta olduğu için işlenmiş gıdaları eve hiç sokmuyordu. Dolayısı ile bu ona da
yaramış ve yemesine içmesine dikkat etmek zorunda kalmıştı. Şimdi de
yapabilirdi bunu. Hayatında bir hastalık yokken işlenmiş gıdaları yememe kararı
aldı. Yiyebilirdi ama yemek istemiyordu. Bu sefer hayatın ona bir ders
vermesini beklemeden o kendine ders çıkaracağı bir sahne kurmuştu. Çünkü
kendinin bile katlanmakta güçlük çektiği davranışlarının üstesinden gelmek
istiyordu. Nasıl mı? Tabi ki açlıkla…
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, insana hayat yolunda ihtiyacı olan tüm bilgileri veren gerçeklik ilmidir. Deneyimlerden yola çıkarak ulaştığı gerçek bilgilerle insanın geleceğini tasarlaması için stratejiler üretir. Problemlerini nasıl çözebileceğine dair gerçek yöntemler sunar.
Daha iyi bir insan olmak için önce baz geçişler gerekiyor… ancak açlığın daha iyi olmaksa bu mümkün… teşekkürler…
YanıtlaSilİnsan da zıddını yapıyor. hep çok tok olmak için mücadele ediyor. bu tokluk onu doyumsuz biri haline getiriyor. Kaleminize sağlık 🌸
YanıtlaSilAçlık aslında ne kadar önemliymiş. Üstelik zorunda değilken kendini aç bırakmak bu başka birşey... Emeklerinize sağlık 🍀
YanıtlaSilBu sefer hayatın bize bir ders vermesini beklemeden kendimize ders çıkaracağımız bir sahne kurabilmek dileğiyle...
YanıtlaSilKaleminize sağlık 🌹
YanıtlaSilİnsanın daha iyi versiyona ulaşması için imkanlara gerek yoktu aslında , imkanlarını azaltıp marifetini artırdığında içindeki güçte açığa çıkacaktı… Ama insanoğlu başarıyı imkanlarda sandı ne çok yanıldığımız şey var… çok kıymetli bilgiler☘️
Açlık insanı harekete geçirip marifetlendirirken tokluk da tam zıttına hareketsiz bırakıyor. Gerçekten hayatımızdaki en verimli zamanlar sıkıştığımız, zorlandığımız dönemlere denk geliyor....
YanıtlaSilElinize sağlık 💐
Çok hoş ve samimi
YanıtlaSilKaleminize sağlık 🌸
YanıtlaSilBu sefer hayatın ona bir ders vermesini beklemeden o kendine ders çıkaracağı bir sahne kurmuştu.. tam ihtiyaçımız olanda buydu
YanıtlaSilTrafiğin sesinden kurtulmak için bile bir hamle yapman yani kapıyı kapatarak hareket etmen gerekiyor. Ve kendinde ki olumsuz özelliklerinden kurtulman için de bir hareket koyman gerekiyor. Çok güzel stratejiler kaleminize sağlık teşekkürler 🪷🪻🌻
YanıtlaSilEğitimleriniz çok faydalı gerçekten. Sayesinde Açlıkla iletişim ilişkisini kurmayı öğrendim
YanıtlaSilAçlık insanı diri tutar.” çok iyi
YanıtlaSilHayatının genelinde böyleydi hep bir acelesi vardı....Aynı ben 😀
YanıtlaSilBazen avantaj sandığımız şeyler aslında bizi geriye atan bir şey olabilir iyice bakmak ve görmek mesele...
YanıtlaSil