Düşündükçe

DÜŞÜNDÜKÇE

Deneyimsel Tasarım Öğretisi

Tren çalan düdükle birlikte yavaş yavaş hareket etti. Son dakika yetişenler koltuklarını bulmaya çalışıyorlardı. Tren yolculuğunu çok severdi Nihal. Hızla akıp giden hayatı izlemek ve düşüncelere dalmak hoşuna giderdi. Yolcular, uğurlamaya gelenler ve vedalar... Kim bilir ne hikâyeler vardı her birinde. Onu uğurlamaya kimse gelmemişti. Tek başına büyük siyah bavulunu alıp evden çıkmıştı. Hava soğuk ve yağmurluydu. Sanki içinin tüm sıkıntısı havaya yansımıştı. Hani yağmur yağınca hava rahatlar ya, o da ağlasa rahatlayacaktı sanki. Gözleri dolu doluydu. Tek başına istasyona gelmiş, tek başına trene binmişti. On yedi senelik bir evlilikten sonra tek olmaya nasıl alışırdı ki insan.

Yanındaki kadının sesiyle irkildi birden. “İyi yolculuklar!” Uzun, siyah saçlı bir kadın, yosun yeşili gözleriyle dikkatli dikkatli ona bakıyordu. Cevap vermediğini fark etti. O an zoraki bir gülümsemeyle “Size de…” diyebildi. Kadıncağız bu kısacık cevap için kaç saniye beklemişti acaba. Sanki cevap verirse devamı gelecek diye düşünmüştü. O sırada düşüncelerinde yanılmadığını fark etti.

“İsmim Reyhan. Annem biraz rahatsız, onu ziyarete gidiyorum. Siz?”

“Ben de annemi ziyarete gidiyorum.” dedi.

O da annesini ziyarete gidiyordu ama annesinin haberi yoktu. Aslında kimsenin haberi yoktu. Evi terk etmişti. Ahmet’i, çocukları, evi öylece bırakmıştı. Yine çok şiddetli kavga etmişlerdi dün gece. Sabah erkenden ayrılmıştı evden. Nihal, gözlerini kapatırsa konuşmak zorunda kalmayacağını düşündü. Yavaşça gözlerini kapattı ve düşüncelere daldı. Bir türlü anlamıyordu nasıl olmuştu, nasıl bu hale gelmişlerdi. İlk kavgalarını düşündü. Yeni evliydiler, Ahmet, musluğu tamir etmeye çalışıyordu. İlk kez tamir işi yaparken acemilikten her yeri rezil etmişti. Etraftaki suları temizlerken gülerek hatırlayacakları bir an kavgaya dönüşmüştü. Nihal sinirle “Ne kadar beceriksizsin her yeri mahvettin.” demişti. Ahmet de onunla ilgili bir sürü eleştiriyi peş peşe saymıştı. O kavgadan sonra üç gün hiç konuşmamışlardı.

En çok kıskançlık sebebiyle kavga çıkardı. Aslında kıskanılacak bir şey olmasa da Nihal tepki gösterirdi. Ahmet’i dinlemeden konuşur sonra dinlediğinde olayın bambaşka olduğunu anlardı. Eve geç geldiği bir gün merak edip aramıştı. Tam konuşurken bir bayan sesi duymuştu ve telefon kapanmıştı. Ahmet’in eve gelişini zor beklemişti. Daha kapıdan girer girmez kavgaya başlamıştı. “Neredesin sen? Nereden geliyorsun? Kim vardı yanında?” Fırsat vermeden sıralıyordu soruları. Ahmet sonunda konuşabildiğinde patronunun eşini havaalanına götürdüğünü söyleyebilmişti. O sırada telefonunun şarjı bittiği içinde konuşmaları yarım kalmıştı. Nihal o an çok utanmıştı ama sorgulama huyundan hiç vazgeçmedi. Soru sormak ve sorgulamak arasında fark vardı. Kafasındaki cevabı alana kadar sorgulardı.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki; “Şikâyet şikâyeti doğurur.”


Deneyimsel Tasarım Öğretisi

“Nerede hata yaptım? “diye düşündü yeniden. Sanki bu yaşına kadar hiç düşünmemiş gibi hissediyordu. Düşündükçe bambaşka şeyler hatırladı. Ahmet ona sürekli “Bana çocukmuşum gibi davranma.” derdi. Böyle davranması onun iyiliği içindi. “Bilgisayarı kapat artık. Ellerini yıkadın mı? Yatmıyor musun?” Bunlar Ahmet’i rahatsız ediyordu nedense. Sık sık arkadaşı Leyla ile dertleşirlerdi. Kendine göre anlatıyordu olayları oysa sürekli eşinden şikâyet ediyordu. Şikâyet ettikçe yeni şikâyet edeceği olaylar oluyordu. Bu şikayetlerin içinde debelenip duruyor ama evliliğiyle ilgili problemlere çözüm bulamıyordu. Leyla bazen ona hak verirdi bazen de kızardı. “Bu adamın hiç mi iyi tarafı yok. Hep olumsuzlukları anlatıyorsun.” demişti bir keresinde. İyi tarafı olmaz mı? On yedi sene evli kalamazdı ki o zaman. Ahmet’in iyi yönlerini düşündü. Çok iyi bir babaydı, ona karşı anlayışlıydı, dürüst bir insandı. Ama Leyla iyi yönlerini o an pek söylemezdi. Kötü taraflarını söyler, eleştirirdi kendini toparlasın diye. Ahmet evliliklerini kurtarmak istemişti aslında. Kaç kere Nihal’i karşısına almış konuşmuştu. “Evliliğimiz iyiye gitmiyor. Beni hiç dinlemiyorsun sürekli şikâyet ediyorsun.” diye.

Şimdi düşündükçe Ahmet’e hak veriyordu. Oysa o hep haklı olmaya çalışmıştı. “Böyle davrandıkça beni kaybediyorsun.” demişti. Kaybetmişti işte… Ama kaybetmek istemiyordu aslında. Bunları düşünmek için belki de kilometrelerce uzaklaşmak gerekiyordu. “Neden bunlar başımıza geldi?” diye düşünmüştü hep. Ama şimdi “Nasıl çözerim.” bunu düşünmek istiyordu. Sıradaki istasyonun anonsu duyulduğunda yerinden kalktı. Geri dönmeli ve evliliğini kurtarmalıydı.

 


 Deneyimsel Tasarım Öğretisi, insana hayat yolunda ihtiyacı olan tüm bilgileri veren gerçeklik ilmidir. Deneyimlerden yola çıkarak ulaştığı gerçek bilgilerle insanın geleceğini tasarlaması için stratejiler üretir. Problemlerini nasıl çözebileceğine dair gerçek yöntemler sunar. 


“Kim Kimdir?”, “İlişkide Ustalık”, “Başarı Psikolojisi “ programlarıyla mutlu ve başarılı olmanın yöntemlerini aktarır.

“Keşfedilmemiş tek şey: Daha iyisidir.”

Yahya Hamurcu

  

Yorumlar

  1. Haklı olmaya çalıştıkça tartışmalar içerisinde bulur kendini, duyguları aktifleşir. O zamanda gerçeği goremez hale gelir, algılamamak da istemez. Oysa her problem çözmemiz için verilir, bizi daha ileriye taşımak için.

    YanıtlaSil
  2. İnsan nasıl problemi çözerim , bu nasıl oluyor sorusu ile kimbilir ne kadar çok problem çözer:))) düşünen insan problemi çözen insan....

    YanıtlaSil
  3. Hatanın neresinden dönülürsa kardır.

    YanıtlaSil
  4. Kaleminize sağlık 🌹
    İnsan şikayet ettikçe çözümden de uzaklaşıyor. Gerçeği göremediği için egoyla durumu değerlendirken hep çıkmaz sokaklara girip debeleniyor. Oysa çözüm gerçeği görüp algılayıp şikayetten uzaklaşmak. Ancak böyle sorunlar halledilir ….

    YanıtlaSil
  5. Şikayetimizi şükre çevirdiğimizde zenginleşir hayatımız :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Düşünceleriniz bizim için çok kıymetli