İNSAN HEDEFİNİ KENDİ SEÇMELİ -1
Camın önünde, elinde kahvesi ile dışarıyı seyrederken yağmur, hafif hafif cama vuruyordu. Evin içi sıcak ancak dışarısı soğuk olduğu için cam buğulanmıştı. Ağaçların manzarası çok güzel görünüyordu. Dışarda yağmurdan kaçışan insanlara baktı. Ortamda ne kadar da geçmişini hatırlatan şey vardı. Hele ki aralanmış camdan gelen toprak kokusu onu gençliğine ve çocukluk yıllarına yani Ankara ve Safranbolu günlerine götürdü.
Zeynep, Ankara’da doğmuştu ve ailenin tek çocuğuydu. Bir süre orada yaşamışlardı. Türkiye’nin sayılı özel okullarından birinin ilkokuluna girmişti. O zamanlar henüz okulun önemi hakkında bilgisi yoktu. O nedenle özel bir okul olması onu çok heyecanlandırmamıştı. Annesi ise çok mutluydu. Her zaman kızının iyi okullarda eğitim görmesini istemiş ve hayal etmişti. Tam da o sıralarda dedesinin işleri büyümüştü. Desteğe ihtiyacı olduğu için oğullarından yardım istemişti. Bu durumda Safranbolu’ya taşınmak zorunda kalmışlardı. Neyse ki okulun Türkiye’de üç şubesinden biri de Safranbolu‘daydı. Eğitimine aynı şartlarda devam edebileceği için annesi duruma razı oldu ve kısa sürede taşındılar.
Taşınma telaşının ardından Safranbolu’da onlar için yeni bir hayat başlamıştı. Yeni ev, yeni mahalle, yeni arkadaşlar... Herkes çok yoğundu. Zeynep her gün okuldan eve yürüyerek geliyor ve geldiğinde ev bomboş oluyordu. Ankara’da olsa ananesi onu karşılar, çay saati için özel hazırlıklar yapardı. Şimdi ise boş bir evde tek başına bir şeyler hazırlamaya çalışıyordu. Daha önce çay nasıl yapılır onu bile bilmiyordu. Ancak bu süreçte bunları öğrenmeye başlamıştı. Mutfakta olmak, bir şeyler hazırlamak çok eğlenceliydi. Bazen hamur işi uydurma bir şeyler dahi yaptığı oluyordu. Akşamları nasıl yaptığını annesine heyecanla anlatıyordu. Annesi işten hem geç hem de çok yorgun döndüğü için Zeynep’i güçlükle dinliyordu. Bazen de yapması gereken şeylerden dolayı dinleyemiyordu. Yine de Zeynep büyük bir azimle anlatmaya devam ediyordu. Hatta yeni tarifler öğrenmeye çalışıyordu. Ne zaman babaannesine ziyarete gitseler yeni tariflerle geri dönüyordu.
Ancak bir gün yaşının ve yorgunluğun etkiyle çayın altını açık unutup uyuyakalmıştı. Ebeveynleri eve geldiğinde hafif bir duman ve yanık kokusu ile karşılaşınca çok korkmuşlar ve Zeynep’in okuldan gelince yalnız kalmamasına karar vermişlerdi. Artık okul çıkışı aile dostlarının kızı olan Çağla ile onların evine gidiyorlardı. Annesi Sezer teyze harika şeyler hazırlıyor ve onların gelişini camda bekliyordu. Başlangıçta çok eğlenceliydi. Her gün kapıda karşılanmak, hazırlanmış bir sofra ve beraber oynadığı bir arkadaş…
Kendi kendine birçok şeyi yapan, Zeynep için bambaşka bir düzen oluşmuştu. Sezer teyzenin evinde atıl, işe yaramaz hissetmeye başlamıştı. Kendi hiçbir şey yapamıyor ve hep ev sahibine uyumlanmaya çalışıyordu. Kendine yetebilecek biriyken bu durumda olmak onu çok huzursuz ediyordu. Bir gün hasta, halsiz gibiydi ve yatmak istedi, ancak söyleyemedi. Sezer teyze ne kadar yakın da olsa kendi evi bir başkaydı.
Akşam ebeveynleri almaya geldiğinde epey ağladı. Okuldan çıkınca kendi evlerine gitmek istediğini söyledi. Bu durumda ebeveynleri kayıtsız kalamadılar. Hem tek çocuk olması hem yeni bir yerde olmak Zeynep’e biraz fazla gelmişti. Ve bir karar verdiler, artık Zeynep’in bir bakıcısı vardı.
Okuldan geldiğinde onu hazır bir masa ve kapıyı açan biri karşılıyordu. Tabi ki her avantajın bir dezavantajı vardı. Bu sefer de bakıcısı mutfağa girmesine izin vermiyordu. Çünkü üzerinden bir kez daha temizlik yapmak zorunda kalıyor ve evine geç gidiyordu. Zeynep yine hayal kırıklığına uğradı. Oysaki mutfakta bir şeyler yapmayı seviyordu. Bu da yetmezmiş gibi artık yatağını, odasını, kütüphanesini toplayan biri vardı. Kendi sorumluluklarını başkası yapıyordu. Zamanla bunlara da alışmış ve normali bu gibi gelmeye başlamıştı. Kendine yetmekten keyif alan ve bundan dolayı Sezer teyzede bile rahat edemeyen Zeynep için bir şeyler değişmişti. Artık evde bir şeyler ile uğraşmaktan keyif almak şöyle dursun yatağını toplamadan çıkıyor, odasını dağınık bırakıyordu. Masadan tabağını dahi almıyordu. Git gide daha dağınık, sorumluluklarından kaçan bir çocuk olmuştu. Hatta birileri ona iş söyleyince şikâyet eder hale bile gelmişti.
Ne yazık ki bu durum bir süre sonra derslerine de yansıdı. Zaten çok konuşmayı sevmeyen, yavaş öğrenen ve bireysel olmayı seven bir çocuktu. Zamanla bu hareketsizlik onu daha da içine kapanık biri hale getirdi. Oysaki eskiden okulda aktivitelere katılmayı seven, sorumluluk alan ve lider olabilen bir çocuktu.
Tüm bunlar olurken ebeveynleri Zeynep’in sürekli yalnızlıktan şikâyetçi olması ve içine kapanmasından endişe ederek bir çocuk sahibi daha olmaya karar verdiler. Aylar sonra bir kardeşi olmuştu. Zeynep bir kardeşi olmasına çok sevinmişti. Eskisi gibi hareketlenmeye, sorumluluklarını tekrar almaya başlamıştı. Kendi işlerinin dışında kardeşiyle de ilgileniyordu. Onun bakımından, uyutulmasından o sorumluydu. Çalışmaktan, bir şeylerle uğraşmaktan eskisi gibi mutlu olmaya başlamıştı zamanla.
Ancak aylar sonra bazı terslikler oldu ve hatalı tedaviden dolayı bir yaşında kardeşi vefat etti. Ailedeki herkes yıkılmıştı. Özellikle annesi çok zor günler geçirmişti. Derken anne ve babası tekrar Zeynep’e odaklandı. Eski imkanları yeniden sundular. Zeynep kardeşinden önce olduğu duruma tekrar döndü.
Yıllar geçiyor, Zeynep de benzer dönemlerde benzer davranışlar sergilemeye devam ediyordu. Uğraş halinde olduğu dönemlerde mutlu kendine yeterken bunlar elinden alındığında şikayetçi, memnuniyetsiz biri oluyordu. Çalışmaya devam etse her şey yoluna girecekti belki ama çalışmasına engel durumlar onu her seferinde geri düşürüyordu. Ebeveynleri ile olan ilişkisinde olduğu gibi…
Kardeşinin kaybından sonra ebeveynleri Zeynep’in üstüne daha da fazla düştüler. Devamlı onun adına bir şeylere karar veriyorlardı. O da bir süre sonra eski alışkanlıklarına geri döndü. Atıl, sorumluluk almak istemeyen, ders çalışmayan biri haline geldi. Marifetlerini de kaybetmeye başladı. Ebeveynleri tüm bunları fark etmedi ve Zeynep’in adına karar almaya devam ettiler. Çünkü önlerinde üniversite sınavı vardı ve annesinin de hayalleri…
Önce sınav stresinden dolayı birkaç ay çok çalıştı. Sonra hastalandı ve hareketini durdurdu. Ailesi Zeynep’in başarılı olmasını istiyordu. Çalışmayı bırakmasına rağmen özel ders aldırdılar. Ancak sonuç istedikleri gibi değildi. Zeynep iki yıllık bir okul kazanmıştı. Hatta kazandığı okulun kodlamasını dahi babası yapmıştı. Kazandığı yer Zeynep’in aklının köşesinden dahi geçemeyen bir bölümdü. Dolayısıyla gitmek istemedi. Tekrar sınava girmeye karar verdi. Değişiklik oldu mu? Hayır. Çünkü ebeveynleri aynı davranışlarını devam ettirdiler. Zeynep her geçen gün sorumluluk almaktan kaçan ve git gide marifetlerini daha da kaybeden biri oldu.
Ne yapmak istediği hakkında da hiçbir fikri yoktu. Bu, ne istediğini bilmez kararsız halleri günlük hayatına kıyafet veya yemek seçimine bile yansımıştı. Hangi mesleği yapmak istediğini dahi bilmiyordu ve onu hayata bağlayıp diri tutacak bir hedefi bile yoktu. İkinci hatta üçüncü defa sınava girdi ve…
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki: “Ne istediğini bilmeyen insan dalından kopmuş yaprağa benzer.”
Nereye gittiğini bilmeden savrulur.
Hedef, insanı canlı ve diri tutar.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, insana hayat yolunda ihtiyacı olan tüm bilgileri veren gerçeklik ilmidir. Deneyimlerden yola çıkarak ulaştığı gerçek bilgilerle insanın geleceğini tasarlaması için stratejiler üretir. Problemlerini nasıl çözebileceğine dair gerçek yöntemler sunar.
İnsanın boş bırakılmaya gelmeyen canlı. Onu hayata bağlayan hedefleri...bir uğraşısı olan insanlar canlı ve diri olurlar.
YanıtlaSilÇocuklarımızı güçsüz ve mutsuz yapmak için herşeyi yapıyoruz.
YanıtlaSilHayatta boşluk yok... Hedeflerimiz olmayınca, başkalarının hayallerini yaşamak zorunda kalıyoruz...
YanıtlaSilHedefsiz insan, yolunu kaybetmiştir…
YanıtlaSilYetiştirmek istiyorsak yapabileceği sorumluluklar vererek onkarı hayata hazırlamalıyız. İmkanları artırmak çözüm değildir, problemleri dsha da büyütür.
YanıtlaSilCanlı ve hedefi olan çocuklar için sorumluluk ver disiplini öğret ve takip et! Gerisi gelir....çocuğu sevmek ve ilgi demek onun gelişimini engellemeye neden olan davranışlara dönmesin...
YanıtlaSilAmaca uygun hedefler ve yetişen ve yetiştiren olmak ne kıymetli. Ebeveynlik, hayat gerçeklik üzerine ne kadar anlamlı ve gerçek bir yazı, kaleminize sağlık
YanıtlaSil“Hedef, insanı canlı ve diri tutar.” Dalına tutunan meyveler yetiştirebilmek ümidi ile… Teşekkürler Sevgili Yazar, emeklerinize sağlık. 🌷
YanıtlaSil