Hadi Gel Köyümüze Geri Dönelim mi?

 HADİ GEL KÖYÜMÜZE GERİ DÖNELİM Mİ?

Deneyimsel Tasarım Öğretisi

Günün ilk ışıkları yavaş yavaş odanın içine sızıyordu. Yataktan kalkıp perdesini aralayan Ece bahçeye baktı. Bir anda irkildi. Camın kenarına tünemiş horoz, avazı çıktığı kadar ötüyordu. Ece bu sesi bile çok özlediğini fark etti. Camı açıp doyasıya koklamak istedi doğayı ve içeriye iğde ağacının mis gibi kokusu doldu. Uzun uzun o kokuyu içine çekti. Ne kadar zaman olmuştu köye gelmeyeli. O yılların özlemiyle derin bir nefes aldı.

Birden eski günler geldi aklına. Eskiden her hafta sonu ailesiyle köye gelirdi. Büyük babası burada yaşadığından onlar için baba ocağıydı. Bütün hafta sonunu burada geçirirlerdi. O zamanlar sofraları hep kalabalıktı. Bahçede doyasıya gezer, ağaç tepelerinden inmezlerdi. En eğlencelisi ise tavukları kovalamaktı. Akşama kadar sokakta oyun oynamak ne kadar güzeldi. Ancak zamanla köyde kimse kalmamış, herkes büyük şehirlere göç etmişti. Eskisi gibi gelip gitmeler de iyice azalmıştı. Ece de tüm bunlara hasret kalmıştı. Şimdi köydeki uzak akrabalarından birinin düğününe davet edilmişlerdi. Ece bunu fırsat bilmiş, bir şekilde işlerini ayarlamıştı. Çocukken gelmekten çok hoşlandığı köyüne nihayet kavuşmuştu. 

Ece uyumayı oldum olası sevmez, vaktini boşa harcamaktan hoşlanmazdı. Bu yüzden güne erken başlar, sporunu, yürüyüşünü aksatmazdı. Fırsat bu fırsat köy havasını solumak istemişti. Hem de çocukluğunun geçtiği yerleri tekrar görmek için yürüyüşe çıktı. “Eskiden tanıdığım birilerini de görürüm belki.” diye düşündü. Nasılsa köy halkı da erkenden uyanıyordu. Ancak sokaklar sakindi, kapısının önünü süpürmek için dahi çıkan yoktu. Oysa çocukluğunda bu sokaklar her daim canlı olur, herkes erkenden kalkıp kapısının önünü süpürürdü. Ardından da su döküp toz duman olan yerleri sakinleştirirlerdi. Mis gibi toprak kokardı her yer.

Yürürken fark etti ki küçücük köye birkaç tane market de açılmıştı. Eskiden sadece bir bakkal vardı, o kadar. Zaten çok da ihtiyaç olmazdı, herkes evinde olanla bir şeyler yapardı. Misafir gelecekse de ikram için bahçedeki tavuklardan biri kesilirdi.

Eve döndüğünde ev hâlâ sessizdi. Herkes uyuyordu, garip bir durumdu bu. Ekmek yapmak ya da kahvaltı için çoktan kalkmış olmaları gerekirdi. Rahmetli halası sabah ezanından önce kalkar inekleri sağar, “Kalkın artık uykucular geç oldu.” diye seslenirdi. Hâlbuki saat daha altı buçuk olurdu. O zamanlar sabah onda bütün iş bitmiş olurdu.

Ece bunları düşünürken yengesi uyanıp yanına geldi.

-        Günaydın kuzum, iyi uyuyamadın galiba.

-   Yok, çok iyi uyudum yengeciğim. Özlemişim buraları, havasını, suyunu, yer yatağını.

-  Erken kalkınca uyuyamadın mı acaba, diye düşündüm.

-       Yok, yengeciğim alışkanlık hep erken kalkarım ben. Ayrıca köy havası da çok iyi geldi.

-        Oh! sevindim iyi uyuduğuna, birazdan kahvaltı hazır olur. Sen dinlen, ben sana haber veririm.

-        Yok, bende sana yardım edeyim.

O arada evin küçük oğlu da uyanmıştı. Annesi markete gidip ekmek, yoğurt ve yumurta almasını söylemişti. Ece duyduklarına inanamamış, çok şaşırmıştı. Ekmek, yumurta, yoğurt bunları marketten mi alıyorlardı? Oysa Ece çocukken bunların hepsini kendileri üretirlerdi. Haftada bir ekmek günleri olurdu. Komşularla toplanırlar ve birkaç saat içinde herkese bir hafta yetecek ekmek yaparlardı. Pişen ekmeğin mis gibi kokusu bütün çocukları bahçeye çeker, hepsi “Acıktım.” diyerek gelirdi. Onlara da ekmeğin içine yağ, peynir konulur, karınları doyurulurdu.


Deneyimsel Tasarım Öğretisi


Yumurtayı tavuklarından alırlardı ve Ece en çok o yumurtaları toplamayı severdi. Oyun gibi gelirdi yumurtaları bulmak. Her sabah erkenden süt sağılır, birazı sütçüye verilir, kalan da sobanın üstünde kaynardı. Kahvaltıda çocuklar içsin, gelişsinler diye... Hatta içine ekmek doğrayıp yemesi ne güzel olurdu. O kaynayan sütle bir güzel de yoğurt yapılırdı. Şimdi bunları marketten mi alıyorlardı?

“Tavuklar yumurtlamıyor mu? Neden marketten alıyorsunuz?” diye çıkıverdi ağzından. “Yumurtluyor yumurtlamasına ama çocuklar onu sevmiyor kokuyor, diye.” dedi halası.

Duyduklarından hayal kırıklığına uğramıştı. Oysa insanlar burada çok doğal yaşama imkânına sahiplerdi. Kendi de yıllarca şehirde buradaki gibi yaşamaya çalışmıştı. Hep eksik kaldığını, yetemediğini düşünürdü. Şimdi ise büyük şehirde daha doğal yaşadığını fark etti. Ekmeğini, yoğurdunu kendisi yapıyordu. Organik yumurta için başka semtlere dahi gidiyordu. Peki, ne olmuştu da bu insanlar böyle değişmişti? Sabah kalkma saatleri, üretimleri, beslenme şekilleri...

Zamanla hayatlarına, her şeye kolay ulaşmak alışkanlığı girmişti. Küçücük köyde o kadar market olmasından belliydi. Bu kolaylıklar onların doğallığını da alıp götürmüştü.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi derki; Rahatlık bir tuzaktır, insanın marifetini elindenalır.

İnsan üretmek üzere yaratılmış ve bu amaçla tasarım, düşünme, alet kullanma gibi marifetlerle donatılmıştır. Ancak üreten insan, tüketme hakkına sahip olur. Teknolojinin gelişmesiyle hayatımıza giren endüstriyel ürünler insan hayatına kolaylık getirmiştir. Böylece insan hazır ürünlerle kısa ve kolay yoldan ihtiyaçlarını giderir hale gelmiştir. Ancak endüstrileşen her ürünün doğallıktan uzaklaştıkça faydası da azalmaktadır. Aynı zamanda kolaya çabuk alışan insan zamanla var olan becerilerini de kaybeder.

Ece “Dünya değişiyor.” diye geçirdi içinden. Her şeye ulaşmak kolaylaşmış ve bundan maalesef köylü de payını almış. Ancak değişmeyen şeyler de vardı. Mesela hala misafire karşı güler yüzlü ve ikramlı idiler. Hâlen gelen misafiri yatıracak fazladan yatakları mutlaka vardı. Hâlen misafir çok olursa komşularla yardımlaşıyorlardı. Tabi bu da nereye kadar sürerdi bilinmez. Çünkü çok kolaylık ve imkân vardı. Bunun zamanla samimi ilişkilerini de bozacağını tahmin ediyordu Ece.

Dileği kalan güzelliklerin hiç bozulmamasıydı...


 


 Deneyimsel Tasarım Öğretisi, insana hayat yolunda ihtiyacı olan tüm bilgileri veren gerçeklik ilmidir. Deneyimlerden yola çıkarak ulaştığı gerçek bilgilerle insanın geleceğini tasarlaması için stratejiler üretir. Problemlerini nasıl çözebileceğine dair gerçek yöntemler sunar.


“Kim Kimdir?”, “İlişkide Ustalık”, “Başarı Psikolojisi “ programlarıyla mutlu ve başarılı olmanın yöntemlerini aktarır.

“Keşfedilmemiş tek şey: Daha iyisidir.”

Yahya Hamurcu 


Yorumlar

  1. Hayatta herşey bir birine karıştığı gibi köy ile şehir hayatı da karıştı. Köyde şehir hayatı yaşarken şehirde köy hayatı yaşayanlar var ...

    YanıtlaSil
  2. Her şey değişiyor. Kaleminize saglik

    YanıtlaSil
  3. Duygu Erkmen17 Ocak 2025 05:24

    “Rahatlık bir tuzaktır marifeti alır.” Çok teşekkürler…

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Düşünceleriniz bizim için çok kıymetli