BÖYLE Mİ OLACAKTI?
Karınca gibiydi Aylin, tüm günü çalışarak geçerdi. Bu nedenle de daha kafası yastığa varmadan uyuyakalanlardandı. Bugün de bir sürü işi halletmiş hatta o kadar çok kişiye de yardım etmişti ki, yatağa erkenden girmeyi hak etmişti. Tam yatağa girince telefonunun çalmasından nefret ederdi ama önemli bir şey olur diye de sesini kapatmazdı ve yakalandığı olurdu.
Bir gün yatağa girmek üzereyken gene çaldı telefonu. “Zırrrr zırrrr.” Telefonda “Sevoşum” diye kaydettiği canciğer arkadaşını görünce çok şaşırdı. Çünkü son sekiz aydır Sevim neredeyse hiç aramamıştı. Türkiye’ye erkek arkadaşını görmeye geldiğinde de Aylin’le görüşmeye vakit ayırmadan Polonya’ya geri dönmüştü. Aylin’i tedirgin eden Sevim’in onla görüşmemesi değildi. Erkek arkadaşını hayatının merkezine koyarak ailesini, yakın dostlarını ve daha birçok şeyi unutmuş olmasıydı.
Yataktan doğrularak, “Sevoşum???” dedi Aylin. Onca zaman sonra bu saatte aramasına şaşırdığı için meraktan uykusu anında kaçıvermişti. “İyi misin?”
Sevim öyle hıçkırarak ağlıyordu ki, söylediği birçok şey anlaşılmıyordu. Bir tek anladığı, Erkek arkadaşının onu terk ettiği ve “Onsuz nasıl yaşarım ben?” dediğiydi.
Sevim ile Aylin uluslararası bir şirketin tedarik zinciri departmanında çalışırken tanışmış, çok yakın arkadaş olmuşlardı. Sevim çok pozitif, eğlenceli ve yardımsever biriydi. Herkesin hayatına dokunurdu bir şekilde. Aylin’le en büyük ortak noktaları da buydu. Sevim iş gereği Polonya’ya gönderilmiş ve orada kısa sürede yükselmişti. İşindeki yükselmeden çok onu mutlu eden bir erkek arkadaşının olmasıydı. Sevgilisi onu terk edince elinden oyuncağı alınmış küçük bir kız çocuğuna dönmüştü. Çok şaşkındı ve ne yapacağını bilmez halde ağlayıp duruyordu. Neyse ki Aylin sorular sorarak onu sakinleştirmeyi başarmış ve ne dediğini anlayabilmişti.
“Bir yıldır her şey çok güzel gidiyordu. O tatillerinde yanıma geliyordu, ben tatillerimde onun yanına gidiyordum. Hatta aileme bile haber vermiyordum sırf Okan ile daha çok vakit geçirebilmek için çünkü o benim ruh eşimdi. Ne istiyorsa onun peşindeydim. Geldiğim daracık zamanlarda statta maça gidiyorduk. Bazen gece geç saatlerde statta uykuyakalıyordum. Ya da sevmesem de onun istediği müzikleri çalıyordum arabamda. Ne isterse yapıyordum. Şimdi durumumuz ne? Böyle mi olacaktı? Ben onun için kariyerimi bile bırakıp, Türkiye’ye dönebileceğimi söyledim. Onunla evlenmek istediğimi söyledim. Ama o duygularından emin olmadığını, son zamanlarda duygularının bana karşı azaldığını ve bir süre görüşmesek daha iyi olacağını söyledi. O kadar çok canım yanıyor ki anlatamam. Her şeyimi ona göre ayarlamaya o kadar hazırdım ki!”
Aslında Aylin bu duruma pek şaşırmamıştı. Çünkü Sevim, Okan ile görüşmeye başladığından beri tüm çevresiyle görüşmeyi kesmişti. Hayatını tamamen Okan’a göre ayarlamıştı. Tüm boş zamanlarını sadece onunla geçirir hale gelmişti. Sanki kendi hayatı, zevkleri yokmuş gibi davranıyordu. Gittiği yoga derslerini, yardım derneklerini, dil kursunu, kısaca her şeyi boşlamıştı.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki: “Değişim zıddına doğru olur.”
Kendi hayatımızda ve kendi değişimimize karşı ilgimiz azalır ise bir başkası yönünde değişmeye ilgimiz artar. Sürekli onu mutlu etmeye çalışırız. Arkadaşlarımıza, ailemize, işimize daha az vakit ayırmaya başlarız. O ne derse, ne isterse hemen onu yapmaya meyilli oluruz. Onun zevk aldığı aktivitelere doğru yöneliriz. Kendi hedeflerimiz olmadığında, o ilişkiyi amaç haline getirir ve bir ilişki böyle olmalı zannederiz. Hayattaki tüm keyfimizi tek bir kişiye yükleyince, en ufak bir ilgisizlik gördüğümüzde hemen ona karşı aktifleşiriz. Biz ne kadar ilgi gösterirsek, onun da bizi o kadar seveceğini zannederiz.
Biz karşımızdaki insanın hayatında ne kadar çok olmak istersek, o da bizim hayatımızda o kadar az olmak ister. Biz onu ne kadar çok merak edersek, o bizi o kadar az merak eder. Dolayısıyla ilişkide çok istekli olan yavaş yavaş güç kaybetmeye başlar. Karşılıklı verilen emek dengesi arasındaki fark açılmaya başlar. İnsan karşı tarafın yapması gereken tüm zihinsel ve fiziksel emeği kendisi yüklenince, ilişki de değersizleşmeye başlar.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki: “Çözüm tam zıddındadır.”
İnsan hedefler belirleyip, kendi gelişimine bedel ödeyince ve başkalarının ihtiyaçlarını giderebilecek potansiyeller taşıyınca çekicilikleri artar ve ilgi görmeye başlar.
Verdiği kıymet kadar kıymet gören insanlardan olmak dileğiyle…
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, insana hayat yolunda ihtiyacı olan tüm bilgileri veren gerçeklik ilmidir. Deneyimlerden yola çıkarak ulaştığı gerçek bilgilerle insanın geleceğini tasarlaması için stratejiler üretir. Problemlerini nasıl çözebileceğine dair gerçek yöntemler sunar.
Yorumlar
Yorum Gönder
Düşünceleriniz bizim için çok kıymetli