HAYAT SENİ ELEMEDEN SEN KENDİNİ ELEME
Ali Hoca, ”Vee semineri sonlandırırken, şunları tekrar hatırlatlamak
istiyorum: ’Asla bu hayatta ümitsizliğe düşmeyin! Eğer doğru bir şeye
karar verdiyseniz o işte azmedin ve sabredin. Sonu mutlaka hayırlı olur. Asla vazgeçen
tarafta olmayın. Mesela çok yaşanan bir durumdur, uçuşunuzun olduğu gün uyuyakalırsınız ve
gecikirsiniz. Yine de o havaalanına gitmeniz gerekir. Çünkü bir ihtimal de olsa
uçak rotar yapabilir veya ek sefer koyabilirler diye yola çıkarsınız. Hayat sizi
elemeden siz kendinizi eleyemezsiniz.’ Haftaya aynı saatte görüşmek üzere!” diye cümlesini bitirirken,
ders bitiş zili de çalmıştı.
Ahmet, Ali Hoca’nın farklı seminerlerine de katılmış ondan da çok fayda görmüş
ve hayatında önemli değişimler sağlayan stratejiler öğrenmişti. İlginç olansa, her hafta başına
gelen olaylarda öğrendiği stratejileri test etme fırsatı bulmasıydı.
Son zilin çalmasıyla beraber Ahmet sınıftan aceleyle fırladı. İki saat
sonra Dudullu’dan kalkacak olan İstanbul-Van otobüsüne yetişip, memleketinde
gireceği KPSS sınavına yetişmesi gerekiyordu. Ancak telefonu eline alıp, on tane
cevapsız aramayı görünce kayıtsız kalamadı. Aramaların
dokuz tanesi çocukluktan beri en yakın arkadaşı olan Mete’dendi. Bir yandan metroya
yürürken bir yandan da merakla Mete’yi aradı. Mete sanki telefon elinde
bekliyormuş gibi daha çalmadan
açmıştı. ”Neredesin be oğlum, kaçtır arıyorum? Van’a anneme ulaşmasını istediğim önemli bir paket var,
giderken götürebilir misin? Şu an Kadıköy’deyim.” Normalde bu riski asla
almayacak olan Ahmet, Mete’ye hayır diyemedi. ”Tamam kanka bekle, trene
biniyorum, 20 dakikaya oradayım.”
Ahmet, arkadaşı Mete’den emaneti aldığında otobüse hala 45
dakika olduğu için rahatlamıştı. Ancak tekrardan metroya doğru gelirken, bir
anda Kadıköy'de inanılmaz bir insan kalabalığı ile karşılaşmıştı. Süper
lig şampiyonluğunun olduğu geceye denk gelmiş ve her yer formalı taraftarla dolmuştu. ”En iyisi taksiye bineyim.”
diye düşünmüş
ancak taksi bulamamıştı. Tekrar
metro istasyonuna inerek şansını denemek istedi ancak orada da binlerce taraftarla metro bekliyordu. ”Askerde bile bu kadar erkeği bir arada görmemişimdir.” diye düşündü. Allah’tan iki uzun boylu kişinin arasına sıkışmıştı da, onlar
yürürken o da onlarla beraber metroya binmeyi başarabilmişti.
Kozyatağı’nda indiğinde hemen taksi
aramıştı. Köşedeki benzincinin orada
görünce koşarak yanına gitti. Hemen
kapıyı açarak, ”Seni ALLAH
gönderdi abi. Dudullu’dan on dakika sonra otobüsüm kalkacak, lütfen hemen
gidebilir miyiz?” Taksici dudaklarını büzüştürerek ”Kardeş kusura
bakma benzinimi aldım,
arabayı devredeceğim.” dedi. Ahmet ”Abi iki katı para versem?” diyerek ısrar etse de taksici ”Nuh dedi peygamber
demedi.”
Ahmet bu sefer tekrar taksi
aramak için Bostancı Köprüsü'ne doğru koşmaya başladı. Oraya
doğru koşarken, aynı taksici kornaya basarak
Ahmet’i durdurdu. ”Napıyorsun kardeş? Dudulu'ya koşarak gidilmez. On dakikada hiç gidilmez.” Ahmet nefesini zar
zor toplayarak ”Bostancı Köprüsü'ne gidiyorum abi.” diyebildi. Taksici ”O
zaman bin, seni oraya götüreyim.”
deyince, Ahmet hemen taksiye atladı.
Bostancı Köprüsü'ne varmıştı. Neyse ki hemen bir taksi bulabildi. Kapısını açar açmaz Pablo Escobar’ın filminden fırlamış dövmeli bir abi ona ”Buyur,” dedi. İçerdeki dayanılmaz kokuya
rağmen Ahmet’in başka şansı yoktu. ”Saat 01:00’de otobüsüm var. Muhtemelen kaçıracağım ama
yine de Dudullu’ya gitmem gerekiyor.” dedi Ahmet. Öyle ya... Hayat onu elemeden o kendini eleyemezdi. Otobüsün kalktığını görüp, ona el sallaması lazımdı.
Taksiye biner binmez
otobüs firmasını arayıp, on dakika otobüsü bekletmelerini rica
etmesine rağmen cevap olumsuzdu.
Muavin, ”Abi asker uğurlama var, maalesef bekletemem, zaten geç kaldık.” demişti. Neyse ki on beş dakika içerisinde taksici Ahmet’i Dudullu'ya getirdi. Ahmet nefes
nefese taksiden indi ve otobüsün beklediğini görünce neredeyse sevinçten ağlayacaktı. Asker yakınları asker uğurlaması olduğu için otobüsün önünü kesmişler ve gitmesine izin vermemişlerdi. Ahmet otobüsü kaçırmamış ve üstüne bir yarım saat de kalkmasını beklemek zorunda kalmıştı.
Tüm bu zorlu yolculuğa rağmen Ahmet KPSS sınavına
girmeyi başarmış, sonunda istediği puanı alıp ve atanmıştı. O gün bugündür Ahmet’in favori
stratejisidir. ”Hayat seni elemiyorsa sen kendini eleme. Bırak hayat senden vazgeçmiş olsun.
Sen daima kendi kararında ısrarcı ol. Bu hayatta sla ümitsizliğe düşme! Asla vazgeçen tarafta olma.”
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, insana hayat yolunda ihtiyacı olan tüm bilgileri veren gerçeklik ilmidir. Deneyimlerden yola çıkarak ulaştığı gerçek bilgilerle insanın geleceğini tasarlaması için stratejiler üretir. Problemlerini nasıl çözebileceğine dair gerçek yöntemler sunar.
Kaleminize sağlık 🌹
YanıtlaSilNe güzel bir cümle sahiden …
Son ana kadar çabala ümidini asla kaybetme.
Hayat seni elemeden sen kendini eleme !
Kaleminize sağlık
YanıtlaSilHedefe ulaşanlar yolda tüm olumsuzluklara rağmen umudunu yitirmeyip, pes etmeyenlerdir
YanıtlaSilHayat böyle birşey, tüm olumsuzluklara rağmen elimizden geleni yapmak bizi hedefe ulaştırır. Olmuyorsa da bizim hayrımızadır.
YanıtlaSil”Hayat seni elemiyorsa sen kendini eleme. Bırak hayat senden vazgeçmiş olsun. Sen daima kendi kararında ısrarcı ol. Bu hayatta sla ümitsizliğe düşme! Asla vazgeçen tarafta olma.” defterin kenarına not almak istediğim bir cümle.. Kaleminize sağlık.. Ahmet gibi benim de seminerde duyduğum hayatımı çok etkileyen bir cümle gerçekten... O çabayı göstermemi ve kendimi elemememi sağladı. Şimdi belki bir otobüs değil ama bir koyduğumuz hedefimiz için elimizden geleni yapma çabalama zamanı
YanıtlaSil