Bayram

BAYRAM

Deneyimsel Tasarım Öğretisi


Bayramlar herkesin hayatında ayrı bir yer taşır. Kimi yediği güzel tatlılar ve yemekleri Kimi yaşadığı aksiyon dolu zamanları, kimi de biriktirdiği harçlıkları hatırlar… Ah o bayram ziyaretlerinde bir de memlekete gidebilmek ayrı bir keyiftir. İnsan her zaman gördüğü insanları bile bayramda sanki daha neşeli ağırlar. Bayramlar eskiden anlatılmaz yaşanır zamanlardı yazık ki çoğu şehirde artık öyle olmasa da…

Zamanında Orhan da öyle kurban bayramları yaşamıştı. Babasıyla kurban almaya gitmeyi pek severdi. Babası Ekrem genelde koç almak isterdi. Koçu kesmek ve bir yere alıp koymak kolaydı. İnek alıp onu eve getirmek, kesilirken ortaklarla paylaşmak yorucuydu. Eşi, “Niye büyükbaş niyet etmedik, bak bir sürü fakir var bolca dağıtırız.” dese deBu yıl fiyatları çok yüksek.” diyerek koyun kesmek istediğini dile getirdi. Zaten işte yeterince yoruluyordu. Kurbanda da biraz dinlenmek istiyordu. Çünkü artık şehirde çoğu insan büyükbaş kesmeyi ve parçalamayı bilmiyordu. Kurban bayramında kasap bulmak karaborsa olmuştu. Koyunu kesmekle bir ineği kesmek aynı değildi. İnek için ayrı bir güç ve teknik gerekiyordu.

Şehir içinde büyük baş kesecek yer olmadığı için biraz şehrin dışına gitmeliydi.  Bir koyun alır, yandaki komşunun bahçesinde kesebilirdi. Geçen yıl ortaklarla büyükbaşı keserken kaç kişinin eli kesilmişti. Tüm gün hastanede dikiş atma, kanama, kontroldü derken bir sürü uğraşmışlardı. Ekrem köyde babasından da çok gördüğünden kurban kesme ve parçalamada iyiydi. Kemikleri satırla küçültür ince detayları da eşine bırakırdı.

İşte yine öyle bir kurban zamanı Orhan’la ile pazarları dolaşmışlardı. Nihayet her zaman alışveriş yaptıkları bir satıcıya gittiler. “Bak!” dedi, ”Ben senin her zamanki müşterinim, bana şöyle güzel bir koç ver.” Ekrem oldum olası kurban etmek için koç almak isterdi. Hep anlattığı bir hikâye vardı. Bir peygamber varmış ve o peygamberin sıkıntısı, ona Yaratıcının kurban vermesi ile sonlanmıştı. Orhan her kurban bayramında o hikâyeyi babasından dinlerdi. Babası kurban kesmese o yıl işlerinin çok zor geçtiğini anlatırdı. Esnaf olan babasının işleri o kadar iyi değildi. Evleri kira idi ancak faturaları ödeyip kendilerine mutfak masrafı kalıyordu. Zar zor birikenlerle çocuklara bayram kıyafeti alınırdı. Aslında amaç bayram kıyafeti almak değildi. Kıyafetlerindeki bir eksiklik bayramda giderilip çocuklar mutlu ediliyordu. O yıl annesi komşulara temizliğe giderek eve destek olmuştu. Bu sayede kurban parası denkleştirilmişti. Orhan da kurban kesemeyecek miyiz acaba kaygısını yaşamıştı. Kaygısı sevinçle, neşeyle yer değiştirmişti.

Eve kocaman siyah bir koç ile gelmişlerdi. Amcasının arabasıyla taşıyıp yan gecekondunun bahçesine koymuşlardı. Adettendir, kurban kesilmeden birkaç gün önce satın alınırdı. Kurbanı kesecek olanlar kurbanı eliyle besler ve su verirlerdi. Bu iş Orhan’ı çok mutlu ederdi. Ertesi sabah erken kalkıp arkadaşları ile bahçeye inmişti. Ama hayvan nedense bıraktıkları yerde yoktu. Gecekondu sahibi de aldığı sorumluluktan dolayı çok üzülmüştü. Sağa sola baktılar ve en son karakola haber verildi. Hiç kimse kara koçun nerede olduğunu bulamadı. Ekrem de niye bu kadar tedbirsiz olduğuna çok kızdı. Ama yıllardır o gecekondu bahçesine koyarlar ve ilave tedbir almazlardı. Dahası o kilitli bahçe kapısından hayvanın çıkabilmesi mümkün değildi. Hayvanı bahçenin duvarlarından yukarı kaldırmak büyük işti. Kim bayramda böyle bir işe kalkışırdı ki. Bir de nasıl olur da kimseyi görülmemişti.  

Babası “Oğlum, üzülme biz yapacağımızı yaptık. O bizim kısmetimizden çıkmış artık.” demişti. Annesi de çok üzgündü ama hiç ses etmedi. Bayram için son temizlikler yapılıp ikramlar hazırlandı. Komşular olaydan haberdar oldukları için hepsi onlara göz hakkını getirmişlerdi. Orhan’ın amcası sabah Orhan ile birlikte kesime gitti. Orhan’ın tüm hüznü dağılmıştı. Kurban kesildikten sonra dağıtım için babalarından “Sen tanıdık arkadaşlarından ihtiyaçlı olanlara da buradan dağıtım yaparsın. Ben bu yıl çok yoğunum.” diyerek rica ettiler.

Evet, bayramdı ama bunun Orhan için başka bir anlamı vardı. Bayramın öncesindeki mutluluğunu düşündü. Arkadaşlarına gururlanarak nasıl da koyununu göstermişti. Elleriyle beslemiş, merada gezdirmişti. Ama bütün sevinci Arefe günü kursağında kalmıştı. Gözleri yaşararak hüzünlendi. Nihayet amcasının jesti ile bayramın havası  nasıl da değişmişti.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi


Kurban neydi aslında, bayram neydi?

Paylaşmak, birleşmek, göz aydınlığı olacak iyilikler yapmak, insanları eli boş bırakmamak, gönül almak…

Belki de artık bayramlarda bunlar olmadığı için anlamını yitirmişti. Geriye sadece içi boş kutlamalar kalmıştı.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki, “İhtiyaç giderenin ihtiyacı giderilir.”

Ekrem de ihtiyaç gideren bir insandı. Kimin ihtiyacı olsa üstüne düşeni yapmak isterdi. Konu kurbansa kurbanını keser, ihtiyacı olmasına rağmen para istemezdi. Bazen komşulardan kemikleri kıramayan olurdu. Hemen baltasını satırını alır, işe koyulurdu. Bu bayramda kendi kurbanları olmadığı için komşularına destek olmuştu. Bayram istediği gibi yaşanmamıştı ama olsundu. Misafirleri ağırlanmış, eşinin, evlatlarının yüzü gülmüştü. Erkek kardeşi Hızır gibi yetişip nasıl da ihtiyacını gidermişti.

RABbine ailesine ve kendisine verdiklerinden dolayı bir kez daha şükretti. Vermediklerinden dolayı ise iki kez…

RAB onun istediğini vermeyince verdiği başka şeyleri algılamak daha kolay oluyordu.




Deneyimsel Tasarım Öğretisi, insana hayat yolunda ihtiyacı olan tüm bilgileri veren gerçeklik ilmidir. Deneyimlerden yola çıkarak ulaştığı gerçek bilgilerle insanın geleceğini tasarlaması için stratejiler üretir. Problemlerini nasıl çözebileceğine dair gerçek yöntemler sunar.

“Kim Kimdir?”, “İlişkide Ustalık”, “Başarı Psikolojisi “ programlarıyla mutlu ve başarılı olmanın yöntemlerini aktarır.

“Keşfedilmemiş tek şey: Daha iyisidir.”


Yahya Hamurcu

Yorumlar