Daha Sonra

 DAHA SONRA

Deneyimsel Tasarım Öğretisi

Alarmı çaldığında kapatıp gözlerini açmamak için çok direnmişti. Ancak saat 10.00’u gösteriyordu. Artık güneş öyle yükselmişti ki güneş ışığından kaçacak bir yorgan altı kalmamıştı, mecbur kalkacaktı. Yataktan doğruldu ve sağına soluna baktı. Akşam çıkardığı kıyafetleri kirli sepetine koymadan uyuyakalmıştı. Son bir aydır evde olduğu ilk hafta sonuydu bu. Son haftalarda hep dışarıda arkadaşlarıyla bir planı vardı. Haftalardır evi temizlememiş hatta toparlayıp, penceresini bile açmamıştı. Yıkanmayan çamaşırlar küflenmek üzereydi. Her seferinde yıkayacak gibi olsa da “Sonra yaparım.” demişti. “Ütüleri sonra yaparım, buzdolabını sonra temizlerim.” demişti. İşler değişmişti ama o hep sonra sonra, daha sonra demişti.

Ne kadar da çok şey birikmişti. Yalnız yaşıyordu oysaki. Artık biriken bu işleri erteleyemezdi. Bir yerden başlaması gereken evre çoktan gelip geçmişti. ‘Sonra’ların sonu gelmişti artık.

Önce üst kattaki odaya geçti. Burayı depo gibi kullanırdı. Kaldırılacak kışlık ayakkabıları, eski kitapları, hatıra kutusunu veya o anda halletmek istemediği ne varsa hepsini buraya koymuştu. Ancak oda girilecek durumda değildi. En iyisi daha kolay bir yerden başlamaktı. Burayı başka bir gün düzeltmek üzere kapısını kapattı.

Arkasını dönünce onu kitaplığı karşıladı. O da epey dağılmıştı. Kitaplığında okumak üzere alıp kapağını açmadığı romanlar ve müsvedde kağıtlar, kalemler ve kalem kutuları duruyordu. Gittiği kurslardan aldığı not kağıtları da cabası. Hatta kitaplığın sağına soluna hatırlatıcı kağıtlar yapıştırmıştı. Tekrar tekrar hatırlatılan işler… Ve tekrar tekrar ertelenen… Bunları tek tek ayıklayıp düzene koymak tüm gününü alabilirdi. Başlamak gözünü korkuttu ve “En iyisi daha zaruri bir yerden başlayım, kitaplık düzelmezse ölmeyiz.” dedi.

 “Mutfak daha önemliydi. Önce mutfağı halledeyim de hafta içi rahat edeyim.” diye düşündü. Kilere yöneldiğinde havada bir şeylerin uçuştuğunu gördü.

-Ah hay ALLAH, nasıl unuttum! Dilara’nın memleketten getirdiği keçiboynuzu. İnanmıyorum güvelenmiş. O kadar da tembih etmişti iyi sakla diye.

Kendi kendine söylendi. Bir ara hallederim deyip oracığa koyuvermişti. Aslında ne kadar da severdi. Güvelenmiş keçiboynuzunu çöpe atarken mısır ununu fark etti. “Tüh evde var mıymış? Ben de yok sanıp gidip yeni paket almıştım.” diye geçirdi içinden. Şimdi ne yapacaktı bu kadar çok unu. Keşke almadan önce şu kilere baksaydı. Evdekileri fark etmeden kilere koyduğu bir sürü şey vardı. Bakliyatlar, annesinin gönderdiği erzak kutuları ve baharatlar… Normalde hiç olmasa hafta sonu girer hepsini düzenlerdi. Ama bu ay hafta sonları hep arkadaşlarıyla plan yapmıştı. Akşamları eve gelince de zor gelmişti haftalardır yığdığı işleri yapmak. Böylelikle her şey fazla fazla birikmişti.

Neden bu kadar zordu? Herkes nasıl yapıyordu? Düşünmek bile içini sıkmaya yetmişti. Dilara’yı kahveye çağırsa belki motive olur diye düşündü. Hemen telefonuna koştu.

-Alo

-Efendim Selincim?

-Nasılsın Dilara?

Arkadaşı cevap veremeden direkt söze devam etti.

-Müsait misin? Bana bir kahveye gelsene!

- Olabilir. Fakat önce akşam için yemeğimi hazırlayayım öyle gelebilirim, dedi Dilara.

Halbuki saat daha 11:00’di. Henüz saatler vardı akşama. Şimdi gelse birlikte kahve içsek sonra da yapabilirdi. Biraz memnuniyetsizlikle kabul etti ve beklemeye başladı. Biraz telefonla oyalandıktan sonra “Bari bulaşıkları yıkayayım Dilara’ya ayıp olmasın.” diye düşündü. Bulaşık makinasına atacaktı ama yıkanmışları henüz boşaltmamıştı. Şimdi onları yerleştirmek çok zaman alırdı. Bulaşıkları elinde hızlıca yıkayıverdi. Dilara’yı ağırlayacak kadar temiz olması yeterliydi. Bulaşıklar bitmişti ama Dilara henüz gelmemişti. Gelmeden şunu da yapayım derken bir baktı ki mutfak toparlanmış, çamaşırlar makinedeki yerini almıştı bile.


Deneyimsel Tasarım Öğretisi

Tüm bunları düşünürken kapı çaldı. Bulaşık eldivenlerini çıkarıp hemen kapıyı açtı. Dilara gelmişti. Kahveleri hazırladıktan sonra karşılıklı oturdular. Biraz ondan bundan sohbet ettiler. Sonra Selin aklındaki soruyu arkadaşına yöneltti.

-Dilara sana bir şey sormak istiyorum.

-Tabi buyur sor canım.

-Daha akşama çok var. Neden önce kahve keyfi yapmak yerine yemeği yapıp geldin?

-Çünkü zaten nohutu dünden suya koymuştum. Kahvaltı bulaşıklarını yıkarken bir yandan nohutu tencereye koyar pişiririm ve akşam yemeğim hazır olur diye planladım. Böylelikle akşamın telaşına düşmeden rahatça otururuz, ertelemeyeyim diye düşündüm.

-Ertelesen ne olurdu ki?

-Çok denedim ama her şey erteledikçe zorlaşıyor emin ol. Mesela planda olmayan şeyler çıkabilir. Bu sefer ertelediği şeyi yapmak insanın gözünde daha da büyür.

“Ben sanırım burada hata yapıyorum.” diye düşündü Selin. “Ertelemek o an için çok kolay geliyor. Fakat ertelediğim işlerin başına geçip bitirmesi bir o kadar zorlaşıyor.” İki arkadaş bu konuyu uzun uzadıya konuştular. Konuştukça Selin bu konuya daha da odaklandı.

Selin hayatı boyunca hep bir şeyleri ertelemişti. ‘’Nasılsa daha sonra yaparım, hafta sonu yaparım.’’ diyerek ertelediği işler dağ kadar büyümüştü.

O anda yıkasa on dakikada halledeceği bulaşıkları ertesi güne erteliyordu. Erteleyince kirler kuruyup, yağlar iyice yapışıyor; çıkarabilmesi yarım saatini alıyordu. Aslında her iş böyle değil miydi? O anda yaptığında hemen halledip sorumluluğunu yerine getirmek insanı rahatlatıyordu. Ancak ertelediğinde işler git gide içinden çıkılamaz bir hale geliyor ve daha büyük bir sorun oluşturuyordu.

Dilara’yı uğurladıktan sonra hala aklında konuştukları vardı. Sabah ertelediği o işi yapması gerektiğini düşünüyordu. Bu düşünce ile kitaplığa yöneldi. O sırada ayracı düşmek üzere olan bir kitap dikkatini çekti. Aylar önce doğum gününde hediye edilen kitaptı bu. Ayracın olduğu sayfayı açmak istedi. Okuduğu cümleyle gözleri fal taşı gibi açıldı.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki: ‘’Ertelenen her şey büyür ve zorlaşır.’’

Arkadaşıyla uzun uzadıya konuştukları şey aslında gözünün önündeydi. Belki de ertelemese sabah görecekti bunu!

Evet, ertelenen her şey büyüyordu özellikle ‘Sonra’ ya attığı tüm zahmetler. O anda yapıp kapatmadıkça devleşiyorlardı sanki. Ertelendikçe ona ayrılması gereken süre ve enerji artıyordu. Ertelemek kaçış gibi görünse de aslında öyle değildi. Bir şeyler ertelendikçe birikiyor de insanda stres oluşturuyordu.

Hayatı film şeridi gibi gözlerinin önünden geçmişti. Üniversite sınavına yetişemeyişi, iş yerine geç kalma konusu ya da annesine verip, ertelediği için tutamadığı sözler ve daha birçok şey… Hayatı boyunca yaşadığı bu olaylar, başarısız hissettiği o anlar… Hepsi olmasa da çoğu belki de bu erteleme huyundan dolayıydı.

Ertelediği şeyleri bir bir düşünmeye başladı. İşlerini, görevlerini hep ertelemeye meylediyordu. Oysa hiç olumlu ve keyifli olanı ertelemek istememişti. Bugüne kadar tek bir ihtiyacı, isteği ertelenmişti sadece. Küçükken kırmızı bir palto istemişti. Ama babasının durumu o sıralar iyi olmadığı için biraz geç almıştı. O palto hayatının en sevdiği paltosu olmuştu. Demek ki iyi şeyler de ertelendiğinde büyüyordu.

Zaman zaman durup düşünse de elindeki işleri günün sonuna kadar bitirdi. Gecenin sonunda anca kendine aklındaki soruyu sormaya cesaret edebildi.

“Şimdi ne yapmalıyım?”

Cevap:

Şimdiye kadar yaptıklarımın tam tersini, zahmetleri öne çekip keyifleri ertelemek…



Deneyimsel Tasarım Öğretisi, insana hayat yolunda ihtiyacı olan tüm bilgileri veren gerçeklik ilmidir. Deneyimlerden yola çıkarak ulaştığı gerçek bilgilerle insanın geleceğini tasarlaması için stratejiler üretir. Problemlerini nasıl çözebileceğine dair gerçek yöntemler sunar.


“Kim Kimdir?”, “İlişkide Ustalık”, “Başarı Psikolojisi “ programlarıyla mutlu ve başarılı olmanın yöntemlerini aktarır.

“Keşfedilmemiş tek şey: Daha iyisidir.”


Yahya Hamurcu

 


Yorumlar