HANGİ PROBLEMİ BÜYÜTMEK İSTİYORUM?
Daha Büyük Problem
Sabah güneşi, mutfak masasında bulunan tencerelere vuruyordu. Tam orta yerde, gök cismine benzeyen aydınlık bir alan oluşmuştu. Diğer köşede ise bir fincan kahvenin dumanı yeni yükseliyordu. Başka bir köşede ise bulaşıklarla dolu tezgâh, sessizce bekliyordu. Bu evde zaman durmadan akıyor ama bazı işler hep erteleniyordu.
Bahar, masasının başında oturmuş, boş gözlerle enkazı seyrediyordu. Not yığınlarının önünde adeta bir cenazenin başında bekler gibiydi. Ruhen kendini hiç bu kadar tükenmiş hissetmemişti. O an asıl derdinin sınavlar olmadığını fark etti. “Daha büyük bir problemim olabilir.” diye düşündü. Gerçekten de asıl derdi kendiyle olan hesaplaşmasıydı. “İşler buraya nasıl gelmişti?” Tüm öğrencilik hayatı bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçti.
Erteleme Obezi
Şimdi vardığı bu noktada, başarılı olmak zorundaydı. Ailesinden uzakta okuduğu bu bölümden bir türlü mezun olamıyordu. Fakültenin son sınıfında üç yıldır patinaj çekiyordu ve bu sefer son sınavları verip bu esaretten kurtulmalıydı. Ama nasıl? Aklı “Akıllı ol kızım sık dişini hadi çalış!” derken, duyguları “Yüreğinin götürdüğü yere git, boş ver!” diyordu. Okulunu başarıyla bitirip işe giren arkadaşlarını düşündü. “Nasıl yapmış da bu eşiği atlayabilmişlerdi?”
Hayata şöyle bir baktığında, insanların iki türlü olduğunu fark etti. “Şimdi isteyenler ve sonra isteyenler…” Neden kendisi hep sonra diyenlerden olmuştu. Spor yapmayı, yemek yapmayı, sınava çalışmayı, problemlerini çözmeyi, kendini anlamayı… Şimdi sonraların biriktiği yerdeydi. Zihni tıpkı bulaşıklarla dolu mutfak tezgâhı gibiydi; dolmuş, taşmak üzere ama hâlâ sessiz…
Seçim Zinciri
Bahar’ı en çok yoran şey, yapılması gereken şey değildi. O işiertelemenin verdiği sıkıcı ruh haliydi. Kendini patlamak üzere olan bir balon gibi hissediyordu. Erteledikleri, adeta gün be gün alınan kilolar gibiydi. Resmen “erteleme obezi” olduğunu fark etti. Bulaşıklara sinen yağlı bulaşık kokusuna benzer, yüreğine “Senden adam olmaz!” kokusu sinmişti. Kendini gerçekten çok aciz hissediyordu. “Ben bu muyum yani, bu kadar mıyım?” diyebildi ve iç geçirdi. Her akşam karar alıyor ve sabah kararını erteliyordu.
Yine bu sabah da erken kalkamadığı için spor yapamamıştı. Spor yapamadığı için ağrıları artmıştı. Ağrıları arttığı için de gün boyunca TV karşısında yatmıştı. Erteledikçe büyüyen ve işin içinde çıkılmaz bir kısır döngüye girmişti. Küçük bir seçim zinciri, giderek büyüyen bir sonuç doğurmuştu.
Erteleme Profesörü
Hayatını gözden geçirdiğinde soyut konularda da bir “erteleme profesörü” olduğunu gördü. Yalnızca fiziksel konuları değil, duygusal konular da birikmişti. Ertelenmiş konuşmalar, zamanında yazılmamış mesajlar, sorulmayan sorular… Bunlar da bir çeşit bulaşıktı, bekledikçe kuruyan, çıkması zorlaşan. Kendi içinde çözülmeyen her düşünce, başka bir düşünceye dolanıyordu. Bir gün aynaya bakarken yaşının üstünde gösterdiğini fark etmişti ve “Ben ne zaman bu kadar çöktüm?” diye sordu. Oysa yaşlanmak değil, erteledikçe ağırlaşan yaşam onu bu hale getirmişti.
Yaş aldığını düşününce, aklına çocukluk arkadaşı Nihal gelmişti. Nihal erkenden evlenmiş çoluk çocuğa karışmıştı. Elbette bu seçimin zorlukları olmuş ama zamanla eşine alışmıştı. Bahar ise ne zaman biriyle ciddi düşünse oradan koşarak uzaklaşmış, beraberliğin değil yalnızlığın bedeline razı olmuştu. Şimdi biriyle birlikte yaşamayı düşünmek bile onu ürkütüyordu. Oysa ertelediği sadece bir evlilik değil, kendine ait bir düzeni, bir yuvayı erteliyordu.
Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki: “Ertelenen her şey büyür ve zorlaşır.”
Bu hayatta ertelediğimiz konuların bedelini fazlasıyla öderiz. Ya ertelemeden kolaylıkla yaparız ya da erteleyip fazlasıyla yoruluruz.
Bu Sen Değilsin!
Tüm bu düşünceler Bahar’ın beynini kemiriyordu. Artık bu döngüden çıkmanın zamanı gelmişti. “Şimdi yapmazsam hiçbir zaman yapamam!” diyerek ayağa kalktı. Güçlü bir kumandan gibi ilk eline gelen tencere kapağını kaldırdı ve “Ya sen beni yeneceksin ya da ben seni!” diye bağırdı. Çevik bir hareketle masayı toplamaya başladı. Sonrasında bulaşıkları yıkamaya koyuldu. Yan tarafta telefonunu gözünün içine bakıyordu. “Hayır, şimdi ona bakarsan yerinden kalkamazsın! Bu sen değilsin! İşine odaklan!” dedi.
Somut işlerini bitirdikten sonra kendine bir program yaptı. Minik minik başlamaya niyet etti. Yaptıkça kendine kendini ispat edeceği kadar basit başladı. Sabahları on dakikalık yürüyüşleri çetelesine ekledi. Sonra akşamları bir on dakika daha… Yavaş yavaş kendine güveni geliyordu. İyi ki ümidini hiç kaybetmemişti.
Artık şunu çok iyi biliyordu ki; bu hayatta neyi ertelerse onu büyütecekti. O halde sorması gereken soru şuydu; “Neyi büyütmek ve berekelendirmek istiyorum?”
Ertesi gün oldu sabah daha mutlu ve huzurluydu. Bu nedenle buzdolabının üzerine şu notu yazdı: “Bugün zahmetli olan, yarın huzur verir. Bugün ertelenen, yarın seni yorar.”
Deneyimsel Tasarım Öğretisi, insana hayat yolunda ihtiyacı olan tüm bilgileri veren gerçeklik ilmidir. Deneyimlerden yola çıkarak ulaştığı gerçek bilgilerle insanın geleceğini tasarlaması için stratejiler üretir. Problemlerini nasıl çözebileceğine dair gerçek yöntemler sunar.
Yorumlar
Yorum Gönder
Düşünceleriniz bizim için çok kıymetli