Taşıdıkların Kimin?

 TAŞIDIKLARIN KİMİN?

Perdenin arasından süzülen solgun gün ışığı, mutfağın zeminine sızarken, dün akşamdan kalan tabaklar tezgâhın köşesinde yorgun bir ordu gibi diziliydi. Su ısıtıcısından çıkan buhar cama ince bir perde bırakıyor, dış dünyanın telaşını içeridekine karıştırıyordu. Mutfak saatinin tik takları, çalar saatin gerisinde silik bir fon gibiydi. Gün, yine aynı döngüyle başlıyordu. Ve o, her zamanki yerindeydi, ayakta

Elif, kırkına yaklaşan, evli, iki çocuklu ve çalışan bir kadındı.Çoğu zaman saçlarını sabahları toplayacak vakti olmuyordu. Sarı saçlarına beyaz karışmıştı ama o farkında değildi. Aynaya sadece dişlerini fırçalarken bakıyor, yüzündeki yorgunluk çizgilerinin derinleştiğini her gün biraz daha fark ediyordu. Kızının okul çantasını hazırlarken bir yandan oğlunun sütünü ısıtıyor, bir yandan da patronunun sabah toplantısı için attığı e-postayı cevaplıyordu.

Eşi iyi niyetliydi aslında. “Yardım edeyim. derdi çoğu zaman. Ama Elif’in “Ben hallederim. Kafası, yıllardır üstlendiği görünmez yüklerin sebebiydi. Ebeveynlik, ev, iş hayatı, sosyal ilişkiler… Her birini dengede tutmaya çalışırken, en çok kendi dengesi bozulmuştu. Kendine ait zamanı yoktu. Onun günü, yapılacaklar listesiyle başlıyor, tükenmişlikle bitiyordu.

Bir gün iş yerinde mesai çıkışında dolmuş beklerken yorgunlukla yere bakan bir kadını izledi. Kadının kucağındaki bebek ağlıyordu, kadın ise boşluğa dalmıştı. O an içinden:“Biz neden bu kadar yorgunuz?” sorusu geçti. Aynı akşam çocukları yatırdıktan sonra sessizce salona geçti. Eşi, televizyon karşısında uyuyakalmıştı. Elif ilk defa çamaşır sepetine, mutfağa ya da bilgisayar ekranına yönelmedi. Koltuğa oturup dizlerini karnına çekti. Derin bir nefes aldı. Sonra elleriyle yüzünü kapattı ve ağladı.

Kendi kendine söylediği cümle, yıllardır içinden çıkamadığı döngüyü açan anahtar gibiydi:
“Ben her şeye yetişmek zorunda değilim

O an fark etti ki sorun zamanın yetmemesi değilmiş. Sorun, yüklerin eşit dağılmaması da değilmiş sadece. Asıl sorun, her yükün zaten onun olması gerektiğine inanmasıymış. Her şey onun sorumluluğundaymış gibi davranmak... Gerçek çözüm ise bu yanılgıyı bırakmak, paylaşmak ve bazen ‘hayır’diyebilmekmiş.

Deneyimsel Tasarım Öğretisi der ki: “Problem nerede ise çözüm oradadır.” İnsan gerçek problemi deşifre ettiğinde çözümü de yanı başında olur. Problemi de çözümü de uzaklarda aramamak gerek. 


Deneyimsel Tasarım Öğretisi


Ertesi sabah, eşi çocuklara kahvaltı hazırlarken Elif sadece izledi, müdahale etmedi. Oğlu tişörtünü ters giymiş, kızı bal peteğini yere dökmüştü ama hiçbir şey olmadı. Dünya dönmeye devam etti. Onlara da fırsat verdi. Hata yapmalarına, yardımcı olmalarına, sorumluluk almalarına… 

Tabi bir anda her şey süt liman olamazdı. Ama durması gereken yeri, paylaşılacak olumlu-olumsuz tüm yaşananları tek başına üstlenmek yerine paylaşmayı tercih etti. Sadece evde de değil bunu iş yerinde, arkadaşlık ilişkilerinde de uyguladı Elif. Ve fark etti ki zihni sadece onun olmayan bir sürü sorumlulukla doluymuş. 

Peki ya sizde durumlar nasıl?




 Deneyimsel Tasarım Öğretisi, insana hayat yolunda ihtiyacı olan tüm bilgileri veren gerçeklik ilmidir. Deneyimlerden yola çıkarak ulaştığı gerçek bilgilerle insanın geleceğini tasarlaması için stratejiler üretir. Problemlerini nasıl çözebileceğine dair gerçek yöntemler sunar.


“Kim Kimdir?”, “İlişkide Ustalık”, “Başarı Psikolojisi “ programlarıyla mutlu ve başarılı olmanın yöntemlerini aktarır.

“Keşfedilmemiş tek şey: Daha iyisidir.”

Yahya Hamurcu


Yorumlar